Ne çok yitirilmiş dün birikiyor yine. Bitirilmeden yitirilen dünler…

Zamanın olaylardan hızlı aktığı zamanlardayız. Hız çağı filan diyorlar. Zaman olaydan hızlı akar mı? Akar. Dünyanın hızı elbette sabit, günler yirmi dört saat ama biz fizikî bir durumdan bahsetmiyoruz. Tamamen idrakle alakalı bir konu bu.

Rûz-ı Yeldâ günlerindeyiz ama günler hâlâ çok kısa.

Karşılaştığımız hadisenin ne olduğunu anlayamadan bir yenisi vukua geliyor. Peşinden bir yenisi, bir yenisi daha. Başımız dönmeye bile fırsat bulamıyor.

Başımız dönmeye fırsat bulamıyor zira saldırılanlardanız hep. Tam belimizi doğrulttuk diyoruz, vay sen misin diyen. Yetişiyor bir darbe daha.

Tam yüz yıllık bir rüyayı gerçekleştirmenin heyecanına kapılmışken, tam “Geçtik yürüme çağlarından, şimdi koşma vaktidir” diye yerimizden yekinmişken yüz yıllık başka bir hesabı getirip koyuyorlar önümüze.

“Bu Ramazan’ı bari eda edelim hakkıyla, terörsüz, PKK’sız” der demez tepemizde patlıyor bomba. Rabbimizin bize bir ikram olarak bahşettiği, uzunca bir ömür tutan seksen dört yıllık zamandan daha hayırlı kıldığı Kadir Gecesi’ni gönül huzuruyla idrak etmeye dahi fırsat vermiyorlar.

Tekrar etmekte beis görmediğim bir kanaatimi bir kere daha ifade etmek isterim. Dünya Sistemi 11 Eylül 2001’de 3. Küresel Savaşı başlattı. İlk ikisinden farklı olarak bu savaşın cepheleri, Dünya Sistemi’nin ağababalarının güven altına aldıklarını düşündükleri kendi yaşam alanları dışında kalan tüm topraklar ama ağırlıkla Müslümanlar’ın yaşadığı coğrafya. Hedef, asker-sivil ayırt edilmeksizin tüm insanlar, yüz yıllar boyunca insanlık adına oluşmuş her türden değer. Savaş; konvansiyonel silahların yanında iletişim araçları, daha ziyade dezenformasyon üretmeye ayarlı stratejik araştırma kurumları, vakıf, dernek vs. STK’lar, ekonomik temelli örgütlenmeler kullanılarak sürdürülüyor. Maşa olarak da terör örgütleri kullanılıyor.

Temel amaç Dünya Sistemi’ne karşı koyma potansiyeline sahip tek güç olan Müslümanlar’ı birbiriyle çatıştırarak enerjilerini yok etmek.

Sistem, uzun yıllar önce oluşturulmuş bir stratejiyle ve sabırla yürütülüyor.

İş planı şöyle: Önce fikri bazda ihtilaf oluşturan konuları tespit et, bunlar üzerinde akademik çalışmalar yürüt, ayrılıkları körükleyen eserler yayınla. Sosyal medya ve diğer iletişim araçlarıyla düşmanlığı besle. Sonra toplumları mezhep, siyasi görüş, ırk temelinde mümkün olan en küçük birimlere böl. Eline tutuşturulan silahla gösterilen hedeflere saldırmayı, masum insanları öldürmeyi cihat ediyorum zanneden robotik tipleri yetiştir ve birbiriyle savaştır.

İçimizdeki beyinsizler tükenmedikçe bu kirli savaş bitmeyecek. İslam’ı, Vehhabi pencereden okuyup tek bir yoruma indirgeyerek yıllardır canlı bomba adayları yetiştirip duran, farkında olmadan bu yangına odun taşıyan hocalar aklını başına almadıkça ateş sönmeyecek.

İşte böyle böyle birikiyor yitirilmiş dünler.

“Yarın filan geçer mi ki” dediğimiz her ne sıkıntı varsa hayatımızda, ertesi gün ikiye katlanıyor.

Bize de “Vardır bir hayır” demenin verdiği hafiflik iksiriyle Yüce Yaradan’a iltica etmek düşüyor…