Öğretmenlere verdiği konferansta İslam’ın başörtü anlayışına ters sözler sarf eden Prof. Dr. Üstün Dökmen, tepkilere daha fazla sessiz kalamayarak bir açıklama yaptı.
Sözlerinin çarpıtıldığını belirterek aslında, “Bir psikiyatrist, psikolog veya psikolojik danışman, sokakta başörtüsü takarsa bir şey olmaz ama terapi, danışma ortamında takarsa, o etkinlik artık, ‘Psikoterapi’ olmaz, ‘Psikolojik danışma’ sayılmaz” dediğini kaydetti.
Özür dilemedi.
Başörtüsünü yeri geldiğinde takılıp yeri geldiğinde çıkartılan ‘aksesuar’ olarak gördüğünü yenilemiş oldu.
Açıklamasında şöyle tuhaf bir cümle vardı;
“Bendeniz Sabetaycı değilim. Bir dedem Mekkeli, diğer dedem ve iki ninem Erzurum kökenlidir.”
“Ülkemde, temeli olmayan, çarpıtılmış bilgileri doğru zannedip, kin ve nefret söylemi yaratılmasını üzüntü ve endişeyle izliyorum” diyerek bu sefer de herhalde ‘çarpıtılmış bilgileri doğru zanneden’ bizleri bağnazlıkla, yobazlıkla suçlamaya yeltendi.
Neden ihtiyaç duyduysa dindarlığından dem vurdu:
“Çocukluğumdan gelen alışkanlıkla arabaya her binişimde besmele çekerim, yanımdakine de ‘Hayırlı yolculuklar, Allah sağlıkla gitmeyi nasip etsin’ derim. Bir çocuk gördüğümde mutlaka, ‘Allah bağışlasın’ derim. Kitap yazmaya başlarken sol üst köşeye ‘A.a’ yazarım. Bu, Allah’ın adıyla anlamına gelir.”
Psikolojik danışmanlık sırasında dindarlığını bir kenara koyması gerekiyormuş:
“Haftaya hayırlısıyla görüşelim ya da ‘İnşallah hallolur’ türünden ifadeler kullanmam.”
Bam teli şurası;
“Bir eczacı, bir hemşire, bir mühendis kadın başörtüsü takabilir; bu durum onun mesleğini icra etmesini engellemez. Ancak, bir psikiyatrist, psikolog veya psikolojik danışman, sokakta baş örtüsü takarsa bir şey olmaz ama terapi, danışma ortamında takarsa, o etkinlik artık, ‘Psikoterapi’ olmaz, ‘Psikolojik danışma’ sayılmaz.”
Başörtüsüne karşı olmadığını ya da savaş açmadığını anlatırken verdiği örnek bizim mahallenin duyduğunda istihza yapmaktan bile bıkıp usandığı türden bir klişeydi;
“Kayınvalidem hacıydı, tesettürlüydü. Halen eşimin ailesinde ve benim yakınlarım arasında tesettürlü olan hanımefendiler vardır.”
“Sadece danışma ortamında dini simgenin, işin özüne ve meslek etiğine aykırı olduğunu söylemek istiyorum” diyerek ‘başörtülü danışman olmaz’ ısrarını şu cümleleriyle pekiştirdi:
“Danışmaya gelen öğrenci üzerinde dini ya da milli simge taşıyabilir. Bu durum danışmaya engel değildir. Yalnızca psikoloğun, psikolojik danışmanın dini, milli simge kullanması frapan giyinmesi psikolojik danışmanın dini, milli simge kullanması, frapan giyinmesi psikolojik danışmanın etkisini azaltır, yok eder, danışmayı bir abla-kardeş ilişkisine dönüştürür.”
Tesettürü masadaki tuzluk gibi gördüğünü, gerektiğinde kullanılan bir süs, bir takı olarak kabul ettiğini inkâr etmedi.
Dik durdu.
Mekkeli bir dedenin torunu olarak tesettürün dini bir tercihten ziyade bir vecibe olduğunu bal gibi biliyor olmalıydı. Ne ki bilmezden geldi.
İnternette dolaşan Mason listelerinin hemen hepsinde ismine rastladığımız Üstün Dökmen’in bu vesileyle Ankara Vadisi Çınar Locası’na kayıtlı Mason olduğu ortaya çıktı.
Şunu merak ediyorum:
Tesettürle alakalı konuşmasının aynısını, başında peruk ile Yahudi şeriatına göre tesettür uygulayan bayanlara da yapabilir miydi?