Zalim Esed 2011’den beri Suriye’de; kadın, yaşlı, çocuk demeden 600 bin Müslümanı öldürdü. Diktatör Esed’den kaçabilen 3 milyon sivil Türkiye’nin şefkatli kollarına sığındı. Vatansız, evsiz, işsiz, aşsız, evlatsız, anasız, babasız, kocasız bırakılan bu biçareleri Türkiye, yaralarını sararak, karınlarını doyurarak misafir ediyor. 10 milyar dolar harcanmış…

Türkiye, istisnasız tüm dünya ülkelerine insanlık dersi veriyor. Altı yıldır bu insanlık dersinden nasiplenen olmadı. Dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de bu insanlıktan nasipsiz olanlar var. Nasipleri olsa, Suriyeliler hakkında iki güzel cümle kurar, Suriyeli bir çocuğun başını okşarlardı. Oysa iki güzel cümlenin bir maliyeti yok. Bunu bile çok görüyorlar. “Türkiye’den gitsinler. Biz Suriyeliler’e bakmak zorunda mıyız?” gibi açıklamalarla, bu insanların ölüme gitmelerini istiyorlar.

Kim bu Geert Wildersler?

Toplumun içinde bireysel olarak bu sözlerin altına imza atacaklar var. Olabilir. Ancak bu konuyu kaşıyıp, Esed’le mezhep dayanışmasına girip; Suriyeliler’i hedef gösteren bir parti lideri veya siyasetçi olunca işin boyutu da rengi de değişir…

“Suriyeliler’in tamamını Suriye’ye göndereceğiz”, “Suriyelilere vatandaşlık verilmesini de referanduma götürelim”, “Biz neden şehit veriyoruz Suriye’de?”, “Bizim derdimiz yetmiyormuş gibi bir de Suriyeliler geldi” gibi yüzlerce kabul edilmez, Suriyelileri hedef gösteren söz söyledi.

Bu cümlelerdeki “Suriyeli” kelimesini çıkarıp yerine “Türk” kelimesini koyun. İslam ve Türk düşmanı, faşist/Nazi Geert Wilders’in sözleriyle Kılıçdaroğlu’na ait bu sözler arasında bir farkı var mı? Kılıçdaroğlu, bu insanlıktan uzak sözleriyle neyi amaçlıyor? Üç/beş oy devşirmenin çok ötesinde bir planı devreye sokmaya çalışıyor.

Kılıçdaroğlu, Suriyeliler’in karıştığı bazı ufak tefek lokal olayları kaşıyıp, toplumsal bir kalkışmanın fitilini ateşlemek istiyor. Kılıçdaroğlu’nun bu planı konusunda devletin de halkın da dikkatli olması gerekiyor…

Sadece Kılıçdaroğlu değil, CHP de kurumsal olarak Suriyeli mülteci kardeşlerimizle ilgili anti insani bir politikaya sahip. Bu politika ve anlayışını sık sık parti yetkilileri, sözcüleri ve milletvekilleriyle her fırsatta dile getiriyorlar. Altı İslam ülkesi vatandaşının ABD’ye girişini yasaklayan Trump’a karşı yargının bu kararı iptal etmesini alkışlayan Kılıçdaroğlu, Türkiye’de seçmenlere, “iktidara gelirsek tüm Suriyelileri ülkelerine göndereceğim” taahhüdünde bulunuyor.

CHP’nin bu politika ve söylemleri, Hitler’in Yahudiler’e bakış açısını çağrıştırıyor…

Parti tabii böyle bir algı oluşmaması ve tepkilere hedef olmamak için kendince akıllıca bir yola da başvuruyor. MHP’den kovulan Sinan Oğan, bilerek ya da bilmeyerek bu politikaya uygun açıklamalarla gündeme getiriliyor. İşin bizi şaşırtmayan bir diğer tarafı da Kılıçdaroğlu ve Oğan’ın Suriyelilerle ilgili sözleri Doğan Medya organlarında geniş yer buluyor. Bu da benim iddia ettiğim gibi Kılıçdaroğlu’nun “toplumsal bir infial oluşturma” planı olduğunu ve medya ayağını da “Gezi kalkışmasında” olduğu gibi Doğan Medya’nın üstlendiğini gösteriyor.

Koçbaşı olarak kullanılan Oğan’dan da birkaç söz nakledelim. “Yarın bunların canlı bomba olma ihtimali yüzde yüzdür”, “Biz bu kadar İŞİD’liyi barındırmaya mecbur muyuz”, “Suriyelileri burada beslemeye mecbur muyum kardeşim”, “Vatandaşlık verseniz dahi hepsini geri göndereceğiz”, “Herifler gelecek sahillerde nargile fokurdatacak”, “Askerim gidecek El Bab’ta şehit düşecek, Suriyeliler kızları dikizleyecek” gibi akla ziyan ifadeler…

Oğan’ın sözlerinden de “Suriyeli” kelimesini çıkarıp “Türk”, “Müslüman” kelimesini koyduğunuzda Faşist/Nazi Wilders ve Le Pen’in sözlerinden bir farkı var mı?

Faşizm bir İslam, insanlık ve vicdan suçudur. Kim yaparsa, kime yaparsa yapsın böyledir. Türk’e karşı yapılınca neyse, Suriyeliye yapılınca da odur. Oğan ve Kılıçdaroğlu’nun Türklere saldıranlara karşı söyleyecek bir sözü kalmıyor. Hoş bir şey söyledikleri yok da, varsa da bir anlam ifade etmiyor…