Hafta başı açıklanan ekim ayı enflasyon oranları beklenenin aksine oldukça olumsuz geldi.
Beklentiler biraz daha yukarılarda idi ama fiyatlar genel seviyesindeki göstergeler maalesef bu yönlü bir gidiş sergileyemedi.
Benim şahsi kanaatim de enflasyonun bu oranlarda çıkacağı yönündeydi çünkü alınan önlemlerin geç alınması neticesinde böyle bir sonuçtan başkasını beklememeliydik.
Her zaman dile getirdiğim gibi finansal piyasalarda zamanlama oldukça önemli bir faktördür ki alınacak önlemlerin yansımaları beklenen zaman dilimlerinde gerçekleşebilsin.
Nisan, mayıs, haziran, temmuz, ağustos, eylül ve ekim aylarında yani üst üste son 7 ayda enflasyonun yükselmesi sebebiyle Merkez Bankası hedeflerini 5 katına çıkarmasına rağmen enflasyon artışının alt kalemlerin tamamında yaşandığı gözlenmiştir.
Ekim ayındaki artış Tüketici Fiyat Endeksi’nde %2.67 olarak beklentileri aşarak bu endeksteki yıllık enflasyon oranı %25.24 olmuştur.
Eylül ayında TÜFE’deki artış ile yıllık enflasyon oranı %24.52 iken ekim de daha da yükselmiş ve bu verilerle son 15 yılın en yüksek enflasyon oranına sahip oluyoruz.
Diğer taraftan Üretici Fiyat Endeksi’nde ise eylül ayına oranla ekim ayında biraz düşüş olmasına rağmen yıllık enflasyon oranı %45.01 olarak gerçekleşerek sanayicinin ve üreticinin bu oranlarla mücadele etmesi çokta kolay olmayacaktır. Çünkü üretici sadece enflasyonla değil faizle de mücadele etmek zorundadır.
Faiz oranlarının yüksekliği de enflasyona eklenince işin ne kadar zor ve içinden çıkılmaz bir hal alacağı gerçeği önümüzde durmaktadır.
Ekim ayı sonunda bazı ürünlerde gidilen vergi indirimleri kasım ve aralık aylarında enflasyonu düşürücü yönde etki ortaya koyabilir ama bu indirimlerin mal ya da hizmetlerin nihai fiyatları yani tüketiciye satış fiyatı aşamasında oluşan değişiklikleri ölçmeye yarayan manşet enflasyonun üzerinde etkisinin fazla olmayacağı aşikârdır.
Enflasyon sepetindeki tüm ürünleri kapsayan bir vergi indirimine gidilseydi enflasyon oranının vatandaşın kullandığı her türlü mal ve hizmette aşağı yönlü bir hareketlenme yaşayacağını görebilirdik.
Ülkemizin mali gücünü güçlendirebilmek için enflasyon oranının hızlı ve ivedi bir şekilde düşürülmesi gerekmektedir. Bunun için faiz oranlarıyla ilgili çalışmalar hemen başlatılarak kur fiyatlandırma riski de göz önünde bulundurularak fiyatlar genel seviyesinde aşağı yönlü hareketlenme başlatılmalıdır.
Eğer bu yapılamazsa Türkiye’nin finansal gücünde birçok noktada belirli periyotlarda olumsuzluklar yaşanabileceği riskinin yükseldiğini göreceğiz.
Bunun yanında yapılan vergi indirimlerinin devletin verdiği mali teşvikleri etkilemesi göz önüne alınmalıdır.
Bu teşviklerin gelecek dönemlerde daha gevşek bir finansal duruşa sebep oldukları için ülkemizin kredi notunda da olumsuz bir görünüm ortaya çıkabilir. Böyle bir olumsuz görünümde ülkemize gelecek yabancı yatırımcı sayısının ve yabancı yatırım miktarının ciddi anlamda azalmasına sebep olur.
Yabancı yatırımcı gelmeden önce kredi notumuzun ne olduğunu farklı kaynaklardan ve kuruluşlardan araştırmakta, almış olduğu notların bir ortalamasını aldıktan sonra ben bu ülkeye gidip yatırım yapabilirim veya yapmayabilirim noktasında kararını vermektedir.
Gerek vatandaşın alım gücünün daha iyi bir noktaya gelebilmesi, gerek ekonomik görünümümüzün daha iyi bir seviyeye ulaşabilmesi, gerek kredi notumuzun yükseklerde olabilmesi gerekse de sosyal refahın en yukarılarda olabilmesi için enflasyon görünümünün ilk etapta düşürülmesi sonrasında da tek haneli rakamlara getirilmesi ülkemizin ekonomik geleceği adına çok ama çok mühim bir meseledir.