Strateji kurumları Afrika kıtasını, 21. yüzyılda, küresel sahnede ağırlığı giderek artan bir aktör olarak değerlendiriyorlar. Afrika'nın, dünyanın en büyük ikinci kıtası olarak 30 milyon kilometrekarelik alanı, zengin doğal kaynakları ve insan kapasitesi ile 21. yüzyılın ikinci yarısından itibaren uluslararası sistem içerisinde daha etkin rol oynaması ve uluslararası arenadaki gelişmeleri daha fazla etkileyeceği ifade ediliyor. Son on yıl içinde dünyanın en hızlı büyüyen on ekonomisinden altısı bu kıtada. Dünya Bankası verilerine göre, son beş yılda Kıta'da petrol gelirlerine dayalı olmayan yıllık ortalama büyüme oranı % 5.4 … Birçok dünya ülkesi Afrika'da yatırımlar yapmak için sıraya girmişi durumda.
Afrika Kalkınma Bankası tarafından hazırlanan çalışmada, 2010-2060 yılları arasında kıtada kişi başına düşen gelirin 1,667 dolardan 5,600 dolara ulaşacağı, orta sınıfa mensup vatandaşların oranının %34'den %42'ye yükseleceği, bugün 56 yıl olan ortalama yaşam süresinin de 70 yıla yükseleceği ifade ediliyor. Bu arada Türkiye'nin Afrika Kalkınma Bankası (AFKB) üyeliğine ilişkin süreci tamamlandı ve Bu kapsamda, Türkiye, Banka'nın 78. üyesi olarak kaydedildi… Tarih 2015…
Bugün 1 milyarı aşan nüfusu ile dünya nüfusunun %15'ine ev sahipliği yapmakta olan Afrika, 2030'da 1,6 milyarlık nüfusla dünya nüfusunun %19'unu oluşturacak. 2010 yılında toplam nüfusun %40'ını şehirlerde ikamet edenler oluştururken, bu oranın 2030'a kadar %50'ye ve 2060 yılına kadar da %65'e ulaşacak. Yani bakir bir alan oluşuyor.
Türklerin Akdeniz, Kızıldeniz ve Büyük Sahra çevresi ile ilişkilerinin geçmişi 860'lı yıllarda Tolunoğulları ile başlamış, Osmanlıyla beraber en üst seviyeye çıkmıştır.15. ve 19. yüzyıllar arasını kapsayan ilk dönemde, Osmanlı devletinin üç kıtaya uzanan sınırları içinde, Afrika kıtası da önemli bir yer tutmaktaydı. Kanem-Bornu İmparatorluğu, Padişah III. Murat döneminde Osmanlı Devleti ile 1575 savunma anlaşması imzalamış ve bu anlaşmaya göre Padişah Kanem Bornu'ya askeri teçhizat ve araçlar göndermiştir. Osmanlı, Afrika'da, 19. yüzyılda da bugünkü Sudan, Güney Sudan, Darfur, Kuzey Çad, Nijer ve Uganda ile ilişkiler tesis etmiştir. 1861 yılından itibaren Osmanlı İmparatorluğu Güney Afrika'da diplomatik temsilcilik bulundurmuştur. Cape Town'da PE de Roubaix'nin 18 Şubat 1861'de ilk fahri başkonsolos olarak atanmıştır. İlk Türk diplomat Mehmet Remzi Bey 21 Nisan 1914'te Güney Afrika'ya atanmış ve 14 Şubat 1916'da vefat edene kadar da görevine devam etmiştir. Osmanlı, Mali'de hâkim olan Timbuktu Hükümdarlığı ile yakın ilişkiler tesis etmiştir. Osmanlı'nın, Trablusgarp ve Afrika Boynuzu'ndaki bölgeler dışında Afrika Kıtası ile ilişkisi 20. yüzyılın başında Osmanlının dağılmasıyla akamete uğramıştır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan 1998 yılına kadar Soğuk Savaşın belirlediği politikalar ve ülkemizin siyasi ve ekonomik imkânlarının el vermeyişi gibi nedenlerle Afrika ülkeleriyle ilişkiler neredeyse yok seviyesindedir. 1998 yılında Afrika Eylem Planı'nın kabulüyle Türkiye'nin Afrika'ya yönelik ilgisi artmış, Dış Ticaret Müsteşarlığınca 2003 yılı başında “Afrika Ülkeleriyle Ekonomik İlişkilerin Geliştirilmesi Stratejisi” hazırlanmış, 2005 yılı “Afrika Yılı” ilan edilmiş, yeni Büyükelçilikler açılması planlanmıştır.
2010 yılında kabul edilen “Afrika Strateji Belgesi”nin uygulanmaya başlamasıyla da, ülkemizin Afrika açılımı tamamlanmış ve ilişkilerin her alanda derinleşmeye ve çeşitlenmeye başladığı, “Türkiye-Afrika Ortaklığı” şeklinde tanımlanabilecek döneme geçilmiştir. Yani Elçiliklerin açılmasıyla Büyükelçiliklerinin sayısı 32'ye ulaşmıştır. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) 15 ofisi ile Afrika genelinde faaliyetlerine devam ediyor. Afrika'nın göbeğinde Yunus Emre Türk Kültür Merkezleri açılmaya başlandı.
Hangi Afrika ülkesinde yaşayan bir yetkiliye mikrofon uzatılsa Türkiye'nin kendi ülkesine uğraması için neredeyse yatak yorgan Türkiye'ye gelmeye razılar. Çünkü Türkiye bölgeye sömürü amacıyla gitmeyen tek ülke olarak parlıyor. Ve bu stratejiye devam edecek ve etmeli de…
Peki, bu yazıyı neden yazdık! Sorusuna da cevap verelim: Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçtiğimiz hafta kısa da olsa bir Afrika gezisi oldu. Dünya liderlerinin mümkün mertebe deyim yerindeyse Covid nedeniyle evinden çıkmadığı süreçte Afrika’da iş kovalamak yeni kapılar açmak her babayiğidin harcı olmasa gerek. Türkiye yeni pazarlara dostluk ve kazan kazan yaklaşımı ile gidiyor. İşte başarı böyle gelecek. Durmak yok hep yürümek gerekiyor. Ekmek aslanın midesine indi çabalayan kazanır. Türkiye vatandaşları için bu kurtuluş yolu, vesselam.