Türkiye ile Kıbrıs arasında doğalgaz konusunda sondaj çalışmaları krizi devam ederken Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres ve Rum Yönetimi Lideri Nikos Anastasiadis 25 Kasım günü Kıbrıs sorununa bir çözüm bulmak maksadıyla Berlin’de buluştular. Mustafa Akıncı’nın “Rayından çıkmış görünen treni, doğru rayına yeniden yerleştirdiğimizi düşünüyorum” şeklinde özetlediği gayri resmi Kıbrıs görüşmesinden, müzakerelerin BM kararları çerçevesinde ve federasyon temelinde devam etmesi konusunda yeni bir uzlaşı sağlandı.

Berlin Görüşmesi var olanı teyit etmenin ötesinde yeni bir durum yaratmadığı gibi, müzakerelere yön verecek referans kriterler konusunda da bir anlaşma ortaya koyamadı. Zaten koyması da beklenmiyordu. Zira Kıbrıs sorunu zaman içerisinde her yönüyle daha karmaşık bir yapıya büründü. Anastasiadis’in Berlin Görüşmesi sonrasında müzakere şartı olarak Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj çalışmalarını durdurmasını ve Kapalı Maraş’ın açılması yönündeki girişimlere son vermesini öne sürmesi, meselenin karmaşık yapısını ortaya koyan güzel bir örnek.

KKTC Dışişleri Bakanı Kudret Özersay da Berlin’de yeni bir manzaranın ortaya çıkmadığı görüşünde. Berlin’deki toplantı sonrası yaptığı açıklamada, “taraflar kendi işlerine öyle geldiği için aslında ölmüş olan bir sürece canlı muamelesi yapıyor. Ortada bir cenaze var, kimse kaldırmaya cesaret edemiyor. Aynı tren aynı rayda aynı yolda aynı sonuca, yani sonu olmayan bir yolculuğa çıkarılıyor yine” sözlerine yer vererek mevcut paradigmayla bir çözüme varılamayacağını açıkça belirtti.

KKTC otoriteleri arasında ve de KKTC ile Türkiye arasında “nasıl bir çözüm” noktasında yaşanan ayrılık, Türkiye ve KKTC üzerine uluslararası baskıların artmasına çanak tutuyor. Dolayısıyla Türkiye’nin ve KKTC’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını tehdit eden gelişmelere karşı bu kapının vakit kaybetmeden kapatılması önemlidir.

Yukarıdaki iç belirsizliğe karşın Türkiye Doğu Akdeniz’de kendisine yönelik inşa edilen jeostratejik ittifaka karşı ciddi bir sınav ve mücadele veriyor. Bu hususta 27 Kasım Çarşamba günü Libya ile Türkiye arasında tarihi bir anlaşmaya imza atıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanlık Konseyi Başkanı Fayez Al Sarraj, iki ülkenin deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin mutabakat muhtırasını imzaladılar. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki haklarından geri adım atmayacağını göstermesi bakımından yerinde bir hamledir. Nitekim bu mutabakatla Türkiye Doğu Akdeniz’deki Münhasır Ekonomik Bölgesi’nin batı sınırını belirlemiş oldu. Böylece Yunanistan-GKRY-Mısır-İsrail dörtlüsünün 2000`li yılların başından itibaren sürdürdükleri uluslararası hukuka aykırı plan suya düştü.

Bu sayede Birleşmiş Milletler tarafından meşru görülen Ulusal Mutabakat Hükümetine yönelik darbeci Hafter güçlerinin Yunanistan, Mısır ve Fransa tarafından neden desteklendiği de anlaşıldı.  Türkiye ile Libya arasında belirlenen deniz sınır çizgisiyle Türkiye hem Güney Kıbrıs’ın hem de Yunanistan’ın iddialarını boşa çıkararak kendi iddiasını daha ileriye taşımayı başardı. Diplomasi bakımından çok zekice olan bu hamleye diğer tarafların nasıl bir tepki geliştireceğini hep birlikte bekleyip göreceğiz.