İç siyasette en çok konuşulan konu ekonomi olmaya devam ederken dış siyasette de yoğun bir diplomasi trafiği yaşanıyor. Ülkemize ardı ardına ziyarette bulunan devlet temsilcilerine bakılırsa artık dünya sahnesinde önemini kanıtlamış bir ülke olduğumuz daha iyi anlaşılıyor.  

Peki son günlerde tam olarak neler yaşandı? Netanyahu Türkiye'ye ziyarette bulunacaktı ama kalbine pil takıldığı için gelemedi. O sırada Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin lideri Abbas ve Hamas lideri Henniye ile görüşerek bir kez daha Filistin'e desteğini dile getirdi.

Ertesi gün, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çin’in yeni Dışişleri Bakanı Wang Yi ile görüştü. Yakında da Putin'in Türkiye'ye bir ziyaret düzenlemesi öngörülüyor.

Türkiye’ye ziyarette bulunan liderleri incelediğimizde, Türkiye’nin, Filistin meselesi ve Ukrayna Savaşı gibi dünyayı yakından ilgilendiren konularda belirleyici bir rol oynadığını görebiliriz.  

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Filistin liderleri ile olan görüşmesinde “başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin kurulmalı” sözleri, Arap basınında geniş yer tuttu. Aynı şekilde, Batı dünyası Ukrayna Savaşı konusunda çıkmaza girmişken, herkes Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, tarafları barıştırmak için atacağı adımları takip ediyor.

Zelenskiy’nin Türkiye ziyareti sırasında Azov komutanlarının serbest bırakılması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıkça Ukrayna'nın NATO üyeliğini desteklemesi Rusya'nın tepkisini çekmişti. Bunun akabinde Rusya, Tahıl Koridoru Anlaşması'ndan çekilmiş, BM Genel Sekreteri Guterres "milyonlarca kişi bedel ödeyecek" demişti. Rusya’nın tahıl koridoru anlaşmasını terk etmesinden beri yükselen tahıl fiyatlarının açlık ve kıtlığı tetiklemesinden endişe ediliyor.

İşte bu noktada bir kez daha dünya, "Türkiye" diyor, başka bir şey demiyor. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Türkiye'nin, Karadeniz Tahıl Koridoru Anlaşması ile ilgili "tekrar liderlik rolünü üstlenmesini" beklediklerini söyledi. Bir başka deyişle, dünyayı açlık ve kıtlıktan kurtarabilecek kapasitedeki yegâne ülke Türkiye.

Batı ülkeleri, Çin ve Rusya ile soğuk bir savaş içerisindeyken, bu ülkelerin liderleri Türkiye ile iletişim kanallarını güçlendiriyorlar. Hatta öyle ki Türkiye'nin, Batı'ya doğru attığı adımlar bile, ülkemizin söz konusu ülkelerle iş birliğini ilerletmesine engel olmuyor.

Ukrayna Savaşı genişleyebilir

Her ne kadar Türkiye, Karabağ Savaşı'nın seyrini değiştirerek, Filistin meselesinde İsrail zulmüne karşı sesini yükselterek ve Ukrayna Savaşı'nda başarılı bir arabuluculuk rolü üstlenerek dünyadaki yerini sağlamlaştırsa da tarafları barıştırmak için bütün çabalarımıza rağmen, Ukrayna Savaşı'nın yakın gelecekte sona ermesi olası gözükmüyor.

Son günlerde Ukrayna haricinde birçok ülke Rusya ile gerginlik yaşıyor. Malumunuz Finlandiya'nın NATO üyeliğinden sonra İsveç de bu yöndeki çalışmalarını son hız sürdürürken, Moldova, ülkedeki Rusya Büyükelçiliği çalışanlarının sayılarının azaltılmasını talep etti. Moskova talebe tepki gösterdi.  

Geçtiğimiz günlerde Rusya ile Polonya arasında da tansiyon yükselmişti. Putin, “Bugünkü Polonya'nın batı toprakları, Stalin'in Polonyalılara armağanıdır. Varşova'daki arkadaşlarımız unutmuş, hatırlatalım” demişti.

Bu sırada Putin ile bir araya gelen Belarus Devlet Başkanı Lukaşenko, tehditle karışık bir şaka yaptı: “Belki söylememeliydim ama söyleyeceğim. Wagnerciler bizi zorlamaya başladılar; ‘Ben Batı'ya gitmek istiyorum. Varşova ve Rzeszow'a bir geziye çıkalım.”

Wagner'in amacının Polonya ve Litvanya arasına 60 kilometreden daha uzun bir koridor açmak olduğuna dair söylentiler mevcut. Bu bilgiler ışığında, İngiliz basını, Rusya ve Belarus’un bir NATO ülkesine saldırması durumunda Ukrayna Savaşı’nın genişleyebileceğini, hatta 3. Dünya Savaşı’nı tetikleyebileceğini yazdı.  

3. Dünya Savaşı'na doğru mu gidiyoruz bilinmez ama gerek Doğu ve Batı arasında köprü görevi gören jeostratejik konumumuz, gerek yapıcı dış siyasetimizle böyle bir durumun yaşanmasının önlenmesinde bile etkili olacağımız aşikâr. Hatta daha da ileriye giderek sadece göçmen krizinde üstlendiğimiz olağanüstü rol ve tahıl krizinin yaşanmasını engellemek için sarf ettiğimiz çabalarla bile; bugün artık dünyaya, giderek işlevsiz hale gelen Birleşmiş Milletlerden bile daha çok fayda sağladığımızı söylemek mümkün.