1) Bu anlaşma bazı devletler arasında yapılan siyasi bir anlaşma olup bunun yasal bir çerçeveye oturtulması uygun değildir. Anlaşmanın özellikle Yunanistan’a geçen Suriyeli mültecilerin Türkiye’ye iade edilmesine ilişkin maddesi son derece tehlikelidir. Zira bu madde bizzat mülteciyi cezalandırmak üzerine kurgulanmıştır. Mülteciyi sığınma hakkından mahrum eden bu madde insan haklarına aykırıdır. Mülteci akımının sebepleri ve nasıl durdurulacağı siyasi bir mesele iken hayatta kalabilmek için Avrupa’ya kaçan insanları hangi hakla cezalandırabiliriz?

2) Suriyelilerin ve Filistinlilerin Avrupa’ya sığınma arzusunun temelinde yatan gerçeği kavramamız gerekir. Kimdir bu sığınmacılar? Neden ısrarla Avrupa’ya gitmek istiyorlar? Bu arada, krizin başlangıcından bu yana Avrupa’ya ulaşan Filistinli sayısını da hatırlatayım: 72 bin kişi. Bu büyük bir sayı gerçekten. Dolayısıyla Filistinliler Avrupa’ya yönelen mülteci kitlesi içerisinde önemli bir yer tutmaktadır. Bu yönelişin asıl sebebi, Filistinlilerin pasaport bile edinemeden yıllardır acının her çeşidini yaşamalarıdır. Büyük Felaket’ten bu yana 70 senedir Filistinli aileler güvenli bir yere erişebilmek için oradan oraya göç edip durmaktadırlar.

3) Avrupa’ya göç eden Suriyeli ailelerin durumu da Filistinli ailelere benzemektedir. Zira onlar da geçerli belgelerden mahrumdur. Özellikle gençlerin pasaportu yok. Zira, pasaport başvurusu yapacak olurlarsa zorunlu askerlik hizmetine mecbur edileceklerini bildikleri için orduya katılmak yerine eğitimlerini tamamlamak üzere başka yere belgesiz göç etmek zorunda kalmaktadırlar. Ancak, eğitimlerini tamamlamak için de geçerli bir belgeye ihtiyaç duymaktadırlar.

4) Gerek Filistinlilere gerekse Suriyelilere Türkiye’de ikamet belgesi verilmektedir. Ancak, bu belge onlara yüksek eğitimden yararlanma hakkı tanımamaktadır. İşte bu yüzden, beş yıl boyunca Türkiye’ye gelen on binlerce öğrencinin Avrupa’ya gitmek istediğine şahit oluyoruz. Zira, pasaportları yok. İkamet belgesi yanında pasaportu olmayan bu gençler Türkiye’de üniversitelere alınmıyor. Çünkü yüksek tahsil için ikamet belgesi tek başına yeterli görülmüyor.

5) Önemli bir başka husus da şudur: Türkiye son bir kaç ay içerisinde binlerce Suriyeli ailenin huzurunu kaçıran bazı yasal düzenlemeler gerçekleştirmiştir. Mesela, ikametlerini bir şehirden başka bir şehre taşımaları yasaklanmıştır. Bu bizim için büyük bir sorundur. Zira, mülteci ailelerin özellikle bir şehirde ev kiralarının fazlaca yükselmesi üzerine daha ucuz bir şehre ya da bir köye göçmeleri gerekmektedir. Mesela, İstanbul’da kayıtlı bir ailenin bir aylık masrafı Yunanistan’a göç etmenin ona getireceği toplam masrafa denk olabilmektedir. İşte bu yüzden Anadolu’da başka bir şehre geçemeyen aileler Yunanistan’a göç etmeyi tercih edebilmektedir.

6) Seyahat izni uygulaması da büyük zorluklara yol açmaktadır. Suriyeli ya da Filistinli bir kişi kayıtlı olduğu şehirden başka bir şehre gitmek için çok zor izin alabilmekte, bu izin de çok kısa bir zaman aralığına sıkıştırılmaktadır. Bu seyahat kısıtlaması binlerce Suriyelinin ticari faaliyetlerini baltalamaktadır. Suriye toplumu ticarete yatkın bir toplumdur. Rahat seyahat edebilmeliler ki, ürünlerini rahatça alıp satabilsinler. Tarih boyunca Suriye’de böyle alışmışlar. Ama gel gör ki, bugün bir şehirden diğerine gidemez duruma düşmüşler. Ticaretlerini zarara uğratan bu seyahat izni uygulaması Suriyelileri başka yerlere göç etmeye zorlamaktadır.

7) Son olarak, yıllardır Arap medyasında Türkiye’yi müdafaa eden Filistinli bir gazeteci olarak şunu söylemek istiyorum: Normal bir vatandaş gibi muamele göreceğimi umut ederek Türkiye’ye hicret ettim. Yaşadığım kenti izinsiz terk edemiyor olmama, çocuklarımın üniversite eğitimi alamamasına rağmen ben kendimi nasıl huzurlu addedebilirim? Bu kaygılarla ve bu gelecek korkusuyla nasıl rahatça yerimde durabilirim? Bu şartlar altında ben de geçerli belgelere ulaşabileceğim, haklarımın korunacağı ve çocuklarımın geleceğinin teminat altına alınacağı bir yere hicret etmeyi aklımdan geçirmiyor değilim. İşte bu yüzden diyorum ki; hayatlarını kurtarmak umuduyla Avrupa’ya kaçanların nasıl iade alacağını düşünmekten önce hükümetin, uğruna bu kadar ağır bedel ödedikleri belgeleri mültecilere nasıl vereceğini düşünmesini talep ediyorum. Suriyeli mültecilere vatandaşlık verilsin. Evet, vatandaşlık. Ya da onlara, kendilerini salimen Avrupa’ya ulaştırabilecek belgeler verilsin. Çünkü, bu ihtiyacı derinden hisseden büyük bir Suriyeli ve Filistinli kitlesi bulunmakta Türkiye’de. Tek istedikleri meşru haklara kavuşmak. Türkiye hükümeti olarak onlara bu hakkı veremiyorsak, başka yere kaçanları cezalandırmaya da hakkımız olmamalı diye düşünüyorum.

8) Son sözüm Türkiye toplumuna: Türkiye toplumunun şu hususu iyi kavraması gerekir: Sorunun aslı askerin yaptığı mer’i anayasadan kaynaklanmaktadır. Mevcut anayasa hükümetin elini kolunu bağlamakta, Türkiye’nin menfaatlerine zarar vermektedir. Topluma düşen, bu anayasayı bir an önce değiştirmesidir. Suriyeliler ve Filistinliler olarak bizler de modern Avrupa devletlerinin anayasalarına benzer, daha gelişmiş bir anayasa talep ediyoruz. İnsan haklarına aykırı, zulüm üreten bir anayasa sebebiyle insanımızın Avrupa Birliği’ne sığınmak zorunda kalması makul bir durum mudur sizce? Kalmak ya da gitmek tercihini yapmak inanın çok zor bir mesele bizim için…

Çeviri: Fethi Güngör