Nereden bakarsak bakalım sanayileşme ve şehirleşmenin kurbanı bahtsız bir kuşağız. Beton ve asfalt bize sadece yeşili unutturmadı. Toprağı da özletti. Yani, kendimizi…
Üstad Erdem Beyazıt’ın;
“Bir de baharlar bilirim,
Apartman odalarında büyüyen çocukların bilmediği bilemeyeceği…”
mısralarında iç çekerek, acıyarak tarif ettiği talihsiz bir gri kuşağız.
Ücra bir Anadolu köyünde kerpiçten, yani topraktan yapılmış bir evde dünyaya gelmiş ve üç dört yaşlarına kadar ayakkabısız çıplak ayaklarla topraklarda gezinmiş biri olarak, kendimi o kadar şanslı hissediyorum ki…
Topraktan uzaklaştıkça kendimizden uzaklaşıyoruz. Yaratılıştan ve hikmetlerinden uzaklaşıyoruz. Asfalt yollarla bezeli beton yığını şehirler toprakla bağımızı keserek bizi insanlığımızdan yalıtıyor, uzaklaştırıyor ve insani vasıflarımızı ortadan kaldırıyor adeta.
Bir veba salgını misali, duçar kaldığımız şiddet ve nefret eğilimlerimiz, sevgisizliklerimiz, tüm hırs ve kinlerimiz, topraktan uzaklaşıp, toprağın sunduğu rengârenk hayat ikliminden mahrum ve bigâne, griye mahkûm kalışımızdan.
Babam romatizmadan oldukça muzdarip bir yaşam sürdü uzun yıllar. Şehirden ne zaman köye, tarlaya, bağa, bahçeye gidip çıplak ayakla toprakta gezinse tüm ağrılarından huzur bulmuş şekilde dönerdi beton yığını şehre.
Toprakla iştigal eyleyen insanların merhametli, müşfik, vicdanlı, paylaşımcı, huzurlu olmalarını başka neyle açıklayabiliriz? Toprak sadece nebatat için değil insan için de yetiştirici ve bitiricidir. Şifadır…
Şimdi köylerimize döşenen kilit taşlarını (Fitne taşı) ve muhtarların, köy sakinlerinin bu kilit taşları için kavgalarını gördükçe içim acıyor, kahroluyorum. Bir muhtarımızın o güzelim evinin avlusunda bir karış dahi toprak bırakmaksızın kilit taşı döşediğini görünce dehşete düşmüştüm.
Oysa hilkat çamurumuz toprakla yoğrulmuş ya hani! Ondan içerü olsa gerek bir başka severim toprak kokusunu. Hele de Anadolu yollarında çisil çisil bir sağanak eşliğinde yayılan, buram buram toprak kokusunu…
N’olur toprakla, yani kendimizle olan bağımızı koparmayalım. Topraktan uzaklaştıkça kendimizden, insanlığımızdan, fıtratımızdan, sevgiden, hoşgörüden, paylaşımdan uzaklaştığımızı unutmayalım…
Topraktan gelip, yine toprağa karışmak ne güzel…