Türkiye’de uzun zamandan beri, “Kriz var” diyenlerin, böyle bir ifadeye sarılması ve ısrarla yaşananları bir “toplumsal, siyasal ya da ekonomik kriz” olarak tanımlamaları rastgele bir seçim değil…

Bunun ne anlama geldiğini -topyekûn kabulle- iddia edildiği gibi bir krizin “var” olduğuna inanmış olduğumuzu “var” saydığımızda ancak anlayabiliriz…

Çünkü bir toplumun krizin varlığına inanması demek, artık o dakikadan sonra bütün davranış biçimlerinin çok farklı bir sosyal-psikolojiyle ele alınması anlamına gelir…

Dolayısıyla da artık dingin, aklıyla hareket eden insanları değil, hayatta kalmak adına şuursuz ve panikle hareket edenleri konuşmak gerekir…

Gezi olaylarından buyana defalarca denenen şey aslında toplumu şuursuz bir panik haline taşımak üzerinedir…  

Toplumsal krizlerin devletler, iktidarlar açısından oluşturduğu çok ciddi kör açılar vardır çünkü…

Sağlıklı düşünmeyi ve hareket etmeyi engelleyen sosyal patlamalar, oluşturdukları kör açılarda da iktidarların nüfuz edemediği ciddi muhalif dirençleri besleyebiliyorlar…

Üstelik bu kör açılarda gelişen muhalefetin eskadolojik yaklaşımları, nüfuzu mümkün olmayan kendine has ezoterik bir dili de oluşturabilmektedir…

Kriz çığırtkanlarının en fazla dillendirdiği şeylerden biri de iktidarın hâksız vergilerle, beşli çeteye peşkeş çekilen yatırımlarla milletin hakkını gasp ettiğidir…

Bu iddiaların amacı toplumu Mâverdî’nin, “Tebaasından adaletsiz bir şekilde para toplayarak hazinesini dolduranlar, evinin damını, temelindeki taşlarla onaran kişiye benzer” ifadesindeki gibi bir durumun varlığına inandırmaktır…

İddia edildiği gibi bir toplum iktidarı tarafından soyulduğuna inandığında öfke oluşacak ve bu da bir toplumsal patlama ve krizi tetikleyecekti…

Bir başka şey de, oluşacak ekonomik kriz inanç, dünya görüşü ve etnik kökenleri nedenli farklı olursa olsun, biri diğerine zıt toplumsal kategorileri birleştirecek ve aynı çatı altında toplayabilecekti…

Bu da siyasal iktidar için kestirilemez tehlikeler doğuracak ve ‘kör açılar’ meydana getirecekti…

Bunu umanlar da, oluşan kör açılardan kendi hedeflerine ulaşarak devleti ele geçireceklerdi…

Fakat hem iktidar hem de toplum bütün bu niyetleri okudu ve şuurundan, aklıseliminden ayrılmadı…

Her türlü simülasyonuna maruz kaldığımız kriz senaryolarını, gerçeğine çok yakın icra edenler, rol biçtikleri ve “istediğimiz gibi oynar” diye bekledikleri Türk milletinin çok ağır bir şamarıyla karşılaştılar; ama hala uyandırmayan bir şamardı bu ne yazık ki…

Çünkü hala senaryo üretme ve sahneleme çabasındalar…

Anlaşılan onlar senaryo üretmekten, biz de şamar atmaktan bıkmayacağız…

Gizli dillerine nüfuz etme yeteneğimiz de eskisinden çok daha ileri seviyede artık…

Bazı niyetleri kör açısında daha doğmadan yok edebiliyoruz…

Yine de en çok dikkat edilmesi gereken şey sanal ya da gerçek bir krizin doğmasına fırsat vermemektir…

En küçüğünün bile ciddi bir faturası olabiliyor; ayçiçeği yağı üzerinden denen minik bir senaryo bile, herkes için yeterli dersleri ihtiva ediyor…

Anlayabilirsek hepimiz için iyi bir” saz”dı; değil mi?   

Davul-zurnaya ne hacet…