Bugün sizlere bol alıntılı bir yazı sunacağım. Alev Alatlı’nın pek mühim bir kitabı vardır: Hollywood’u Kapattığım Gün. Alt başlığı ise daha da mühimdir: “Amerikalılara çok büyük iyilik yaptım!”

Alatlı bu kitabında Amerika’nın ve Amerikan sinemasının, daha doğrusu Hollywood’un ipliğini pazara çıkarır. Gelin kitabın bazı bölümlerinden yapacağımız alıntılarla beynimizin azıcık zonklamasına izin verelim. Zira beynimiz zonkladıkça bazı konular da berraklaşacaktır.

Kovboylar kimdir? Teddy ‘The Bear’ mıdır? Yoksa Kovboy mudur?

“ABD’nin özelinde ülkenin istikbaldeki ihtişamının derin temellerini atanlar, ‘pervasız, intikamcı, zalim’ vahşilere yenik düşmeyen cowboy, daha doğrusu drover’lardır. Amerikan toplumunun gizemli sembolleri olarak evrensel kabul görmeden önceki isimleri budur kovboyların: drover. Yani davar tüccarı ya da celep. Şöhretleri de pek kötüdür, ‘kendilerinin dayatmadığı hiçbir kısıtlamayı umursamayan cüretkâr tipler’ diye anlatırlar…”

Bir sonraki paragrafta ise Tribune yazarı D.T. Bismarck’ın Amerika’nın doğusunda yaşayanlar için cowboy sözcüğünün kanunsuzluk ve küfürbazlık ile eşanlamlı olduğunu ve genellikle sevilmediklerinden bahsediyor.

Şimdi buradan sayfanın biraz daha başına dönelim.

“Başkan Theodore Roossevelt The Winning of the Best isimli kitabında ‘Adalet, Batı’ya yerleşmek üzere giden göçmenlerden ve öncülerden yanaydı; bu büyük kıta, sefil vahşilerin avlakları olsun diye bırakılamazdı,’ diyerekten soykırımı aklar. ‘Savaşların en erdemlisi vahşilerle yapılan savaştır,’ çünkü, ‘Amerika’nın, Avustralya’nın, Sibirya’nın kızıl, kara, sarı aboriginal sahiplerinin ellerinden çıkıp, dünyanın egemen ırklarının mirası olmaları yadsınamayacak kadar önemlidir.’”

Şimdi buraya kadar olan bölümden Amerika’nın temellerinin nasıl atıldığını ve Thodore Roosevelt, nam-ı diğer “Teddy”nin nasıl bir zihin arka planına sahip olduğunu da görmüş olduk.

Bir başka anekdota geçiş yapalım.

Teddy’cik 1909 yılında Kenya, Kongo ve Sudan’ı kapsayan bir safariye çıkıyor. Yanında oğlu ve 250 kişilik ekibi ile. Bu safari dönemin çelik kralı Andrew Carnegie’nin parasıyla yapılıyor.

Teddy’cik bu safaride tam 11 bin 397 hayvan öldürüyor. 512’si hipopotam, beyaz gergedan, fil gibi devasa hayvanlar…

Ve bu safariden dönerken Norveç’e uğrayarak 1906’da kazandığı Nobel Barış Ödülü’nün de parasını alıyor.

Roosevelt, “Beni kınayacaksınız, Natural Museum’un da, American Museum of Natural Museum’un da, benzeri zooloji enstitülerinin tümünün varlık nedenlerini de kınayacaksınız!” der.

Peki kınıyor muyuz? Hayır. Neden? Çünkü Teddy’cik aslında merhamet dolu bir insandır. Teddy efendi 1902 yılında Missisippi ve Louisiana eyaletleri arasındaki bir sınır anlaşmazlığını çözmek üzere bölgeye gider. Hazır oralardayken bölgeye özgü kara ayı avına çıkar. Bir süre ayı bulamadıklarından olsa gerek etrafındakiler bir yavru ayı yakalayıp Teddy vursun diye ağaca bağlarlar. Ama big boss gelip der ki: “Ayıyı salın! Bağlı bir hayvana ateş etmem!”

Bu olay duyulunca “Başkanın New Yorklu hemşerilerinden Morris ve Rose Michtom çifti, hikayeden mülhem bir oyuncak ayı dikip, Brooklyn’daki dükkanlarının vitrinine yerleştirir; adını ‘Teddy’ koymak için Roosevelt’ten izin ister ve alırlar, olur ‘Teddy Bear’. Oyuncak Teddy peynir ekmek gibi satar, ‘Ideal Novelty and Toy’ şirketi doğar. Günümüzde sadece eBay’deki günlük satış rakamını 20 bin olarak veriyorlar.”

Sevgililerin vazgeçilmez hediyesi, neredeyse her evde bir tane mutlaka bulunan ‘Teddy Bear’ın hikayesi böyle.

Tabii sonra Elvis Presley’in şarkısı listelerde bir numara olur.

Bebeğim ben olayım/ Senin sevgili oyuncak ayın/ Boynuma zincir dola/ Ve beni herhangi bir yere götür…

Marilyn Monroe yumoşunun boynunu özel bir dizi inci ile süsler. Paris Hilton ayıcığını İstanbul’a bile getirmiştir mesela.

American Psychological Association 1992 yılında bir araştırma yapar. Çıkan sonuca göre büyük, küçük, kız, oğlan meraklılarının gözünde teddy bear, adam gibi ‘erkek’tir.

“…Hollywood’un yukarda sadece iki örneğini verdiğim turistik tutumu, Amerikan halkının dünya görüşünü (doğrusu, görmeyişini olmalı) bir biçimde şekillendirmeyi başarmış olup, oyuncak ayılar gibi, pelüş tavşanlar, Bunny Rabbits gibi, hemen her olayın ardından anında dikilen anıtlar, oluşturulan müzeler, duvarlara yapıştırılan plaketler gibi, satışa sunulan kupalar, madalyalar, protest tişörtleri, dövmeler, flamalar, butonlar, sticker’lar gibi, filmler, müzikaller, TV dizileri gibi, halkın gazını alan, yatıştıran, hatta teselli eden comfort objects dedikleri tüketim nesneleri, Amerikan kültürünü yeniden tanzim etmekte, Amerikan halkına bir yandan dünyevi politikalara bulaşmamışlık, (ve dolayısıyla temiz kalmışlık) duygusu verirken, öte yandan da, mezheplerinin adam akıllı genişlemesine neden olmaktadır. Her iki durumda da öne çıkarılan ‘masumiyet duygusu’ tepkilerinin yumuşamasını getirir.”

Peki, bir soru soralım ve mevzuyu bitirelim: Teddy bear ve bahsi geçen diğer oyuncaklar sadece Amerikan halkının mı gazını alıyor? Bknz: BİM&Star Wars.

M.U.