“…Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni men eden nedir?…”(Sad/75)
Yukarıda orijinal metnini verdiğimiz meşhur ayet müteşabihattan. Allah (c.c.) insanı iki eliyle yarattığından bahsetmekte ve bunu ona saygı göstermekten imtina eden iblise hatırlatmaktadır. Burada iki elle yaratma ile zımnen Allah’a yakınlığın ve O’nun insana verdiği değerin ifade edildiği düşünülmektedir. Kuran’da tüm yaratılanların külli olarak Allah’a izafe edilmesi O’nun kudretini ve azametini kanıtlarken bunlar arasında özel olarak insanın vurgulanması insana verilen değerin bir göstergesidir. Ortalama bir Kuran okuyucusu bilir ki vahiy insanı hep tırnak içine alır ve Yaratıcı’nın ona verdiği değeri sıkça hatırlatır. Allah (c.c.) insana verdiği değeri doğrudan ve dolaylı olarak anımsatarak aslında şunu demektedir: “Sana değer verene, değer ver.” Seni diğer yarattıklarından ayrı tutanı, sen de kendi dünyanda ayrı bir yere koy. Seni “biricik” kılanın sen de “bir”liğini fark et. Daha en başında iradeli iradesiz bütün varlıklara senin saygıyı hak eden bir varlık olduğunu bildirene sen de hürmetten bigâne kalma.
Allah’a saygının ilk basamağı, O’nu bilmek ve tanımaktır. İkinci basamağında iman yer alır. Mümin Allah’a güvenip O’na dayanandır. Müminin davranışlarının dayanakları, aksiyomlarının ve reaksiyonlarının referansları müteal bir alana tekabül eder. O iyiliği sadece tek bir amaç için yapar. Rabbinin gönlünden/gözünden düşmemek. Bu öyle bir gayedir ki ortak kabul etmez. Çift başlı cümleler, gizli özne taşıyan tümceler Allah’ın rızası söz konusu olduğunda iraptan düşer. Mümin, ahde vefanın kitabını yazandır. İlk ahdi kime verdiğini aklından çıkarmayandır.
Buna rağmen o elbette kusursuz da değildir. Rabbi ondan mükemmelliğine beklerne de ister; zira kusursuzluğu kendine has kılmıştır. Ancak insan, kâmil olmayı idealize eder. Başaramasa da Yüce Settar’ın çabasını takdir edip eksiklerini ve kabahatlerini setretmesini umar. Muti günahları asi sevaplara tercih eder.
Alemlerin Efendisi zamanında Medine’de yaşayıp cehennemi boylamak da Lenin’in Moskova’sında yaşayıp cenneti elde etmek de mümkündür.
Kuşkusuz kalplerin maliki Allah’tır. Ashab-ı Kiram’ın ve Selef-i Salihin’in imanı ve dine katkıları hakkında konuşmak malum-u ilama girer. Öte yandan bugünün samimi müminlerinin yarım yamalak itikatlarının, bir çeyreklik amellerinin de daha az değerli olmadığını düşünmekteyiz.
Haddi zatında biz hiç peygamber görmedik. Bizim önümüze düşüp de kimse denizleri yarmadı. Bizim için kimse gök sofrası tanzim etmedi. Biz gaybın ordularına hükmeden bir kral-peygamber de tanımadık. Erkekliklerine tapan bir topluma had bildirmek için babasız doğup ilk burhanını beşikte sergileyen bir Mesih’e havari de seçilmedik. Gözlerimizin önünde bir ateş dağı gül bahçesine dönüşmedi. İçimize baktığında bizi kendi içine çeken bir nebevi göz değmedi gözümüze. Bir kez olsun vahyin geliş anına tanıklık etmedik.
O kadar çok şeyden mahrum kaldık ki. Bugün yapıp ettiğimiz, olağan mucizelerle oyalanmaktan ibaret. Ama imanımız yine de kavidir. İnancımız ölçüsünde saygımız da hasbidir O’na. Eksiklerimiz pek çoktur; lakin itikatta nakısamız yoktur. Çünkü umudumuz boldur. Umudu emziren inançtır.
Giovanni gibi heykelini dikemesek de imanın, biliriz içimizdeki tuvalde bir anıt yükselmektedir. Bu anıt, hem imanın hem ümidin başyapıtıdır.
Bu başyapıt, Tanrı’nın ellerinin marifetidir.
Ve Hamd (övgü) yalnız O’nadır.