Kâğıthane’nin Sanayi Mahallesi durağından Beşiktaş Meydan’a gitmek için İETT’nin bilmem kaç numaralı otobüsüne bindim. Benim için Beşiktaş’a gidiyor olması kâfi idi numarasına bakmadım. Neyse gecelim burayı. Hemen arkamda koyu bir muhabbet dönüyordu ve bende istekli bir biçimde o muhabbete kulak misafiri oldum. İyice arkama yaslandım iyi duyabileyim diye. Benim o hareketimi amca kestirmiş olmalı ki sesini biraz daha yükseltti ve otobüsün içindekilerinde bu muhabbetten faydalanmasını istiyordu. Muhabbete gelelim.
İstanbul’a yeni gelmiş bir bayan üniversite öğrencisi ve ona birtakım nasihatler veren simit saraylarında Sözcü ya da Cumhuriyet gazeteleri okuyan her şeye muhakkak bir yorumu olan emekli amca tipi. Neyse, amca üniversiteli bayanın bir şekilde kendi görüşüyle uyuştuğunu ya da uyuşmaya yakın olduğunu görünce asıl meseleye geldi. “Tayyip Erdoğan’ın ülkeyi ne hale getirdiği” meselesi.
Amca, Cumhuriyetlerinin ellerinden gittiğini ve Türkiye’nin giderek İran’laştığını üniversiteli bayana bir şekilde kabul ettirmeye çalışıyor. Tabi artık iş çığırından çıkmıştı amca gayet yüksek ses tonuyla tebliğ yapar gibi konuşmaya başladı. Bir şekilde Cumhuriyetlerinin bu yobazların elinden alınması gerektiğine inanıyordu ve artık üniversite öğrencilerinin İstanbul’a gelmeleriyle birlikte sokağa inmenin zamanı geldiğini ve CHP’ye destek çıkılması gerektiğini deklare ediyordu.
Üniversiteli bayanın açık giyiminden ötürü ona karşı saldırılarda olabileceğini de dile getiriyordu amca. Ama üniversite öğrencisi bayan böyle bir şeyin olmadığını ve olmayacağını düşünüyordu. Bu arada amca taş işçiliğiyle uğraşıyormuş ve cebinden çıkarttığı iki taşı üniversite öğrencisi bayana uzattı bu taşlardan kendisine kolye yapabileceğini falan anlattı. Sonra Beşiktaş meydanda indi ve kalabalığa karışarak gitti.
Ben zerre amcaya kızamıyorum amca doğru ya da yanlış ideolojisini bir şekilde dile getirdi ve kendi ideolojisine taraftar toplamaya çalışıyor. Bunu yeni jenerasyon gençlerde yapıyorlar ki nesil bu adamlar için önemli. Kendi kişisel hırs ve çıkarlarıyla hareket etmiyorlar.Bu gibi çalışmalar meyvelerini verdiklerini görüyoruz. 16 Nisan Başkanlık referandumunda gençler arasındaki Evet/Hayır oranlarını incelerseniz ne demek istediğimi anlarsınız.
Mesele; Türkiye’de jenerasyona bağlı olarak sosyoloji de değişiyor. Bu jenerasyonun taleplerini iyi analiz edemezsek dizlerimizi döveriz.Yeni jenerasyonun IMF’ye kapanan borçla, toplanan çöple, yapılan yollarla, köprülerle ilgilenmediği aşikâr. Geçmişlerini bilmiyorlar diye gençleri suçlamakla bir yere varamayız. Ellerimizdeki imkânlar ile birlikte daha aktif olarak yeni jenerasyonu marjinallere kaptırmamalıyız. Çağı iyi okumalı ve ona göre gençlik politikaları üretmeliyiz.