Çocukluğumuzdan beri sarı-lacivert renkler işlenmiştir kalbimize.
Hatırlıyorum da özel bir defterim vardı; Aykut, Rıdvan, Oğuz, Hakan'ın fotoğraflarını gazeteden kesip özenle yapıştırırdım.
Bizim için Türkiye'nin en büyük takımı tartışmasız Fenerbahçe'ydi.
Rakiplerimizin bile Fenerbahçe karşısında elleri ayaklarına dolanırdı.
Fenerbahçe ruhu; pes etmemeyi, azla yetinmemeyi, her zaman daha fazlasını istemeyi, bir gol yetmez ikinciyi, üçüncüyü, dördüncüyü kovalamayı gerektirir.
Biz bu ruhla büyüdük.
3 Mayıs 1989, Galatasaray'ı 3-0'dan 4-3'e çevirdiğimiz o unutulmaz maç, bu ruhun en güzel örneklerinden biriydi.
Ancak son yıllarda, özellikle genç taraftarlarda, uzun süreli şampiyonluk hasretinin yarattığı bir kırılganlık gözlemliyorum.
Bu sezon Fenerbahçe, oyuncu kalitesi ve oyunuyla şampiyonluğu fazlasıyla hak etmişti fakat olmadı.
Şampiyon takıma sunulan saha dışı destekler de bu sonuca etki etti.
Bunun için iki takımın oynadığı maçlarda gördükleri sarı ve kırmızı kartları analiz etmek yeterli olacaktır.
Kulüp yöneticileri, Fenerbahçe'nin hakkını gerektiği gibi savunamıyorlarsa görevde kalmaları hem kendilerine hem de milyonlarca taraftara büyük bir haksızlık olacaktır.
Ya Aziz Yıldırım gibi kulübün haklarını savunacaklar ya da onurlu bir şekilde kenara çekilecekler.
Maalesef bizim kültürümüzde başarısızlık kolay kolay sahiplenilmezken başarıya ortak olmak için herkes sıraya giriyor.
Bu sezon Fenerbahçe'nin sağlık ekibi, İsmail Kartal ve teknik heyet büyük bir hayal kırıklığı yarattı.
O kadar çok sakatlık oldu ki bir yerlerde, bir şeylerin yanlış yapıldığı aşikârdı.
Ne kadar puan toplarsanız toplayın, sonunda şampiyon olamamak her şeyi gölgeliyor.
Kulübün başına gelecek yeni teknik direktör, Fenerbahçe gibi büyük bir kulübü taşıyabilecek tecrübe ve karaktere sahip olmalı.
Aksi takdirde, takımın teknik direktörü küçük bir aksilikte bocalamaya mahkûm olur.
Sivas maçının ardından Olympiakos maçında hocanın yaptığı hatalı tercihler, bu dar bakış açısının bir yansımasıydı.
Şanlıurfa'daki Süper Kupa maçına çıkmama kararı ise camianın yaşadığı kırılmanın başka bir tezahürü oldu.
Bir Fenerbahçeli olarak, küme düşmesi kesinleşmiş İstanbulspor'a attığımız beşinci golden sonra yapılan 'Siuu' sevincini asla kabullenemiyorum.
Bu, Fenerbahçe ruhuna yakışmayan bir hareket.
Şampiyonluğu kaybetmişsin, sahada şov peşindesin.
O anda sahada maçı izlemeyi bırakıp, koltuğuma oturup Fenerbahçe’nin buralara nasıl geldiğini düşünmeye başladım.
Ne yazık ki İstanbulspor maçına gelen taraftarların da çoğunluğu bu harekete ortak oldu.
Bu da Fenerbahçe'ye yakışmayan bir taraftar profili çiziyor.
Fenerbahçe, köklerindeki o asil ruha geri dönmeli.
Bu ruhu yeniden kuşanmadıkça biz taraftarların payına acı çekmek, birilerine de Fenerbahçe'ye 'Siuu' çektirmek düşecek gibi görünüyor.