Ben sadece devletlerin, milletlerin değil insanların da şahsi tarihleri olduğuna inanırım. Her gün, her yıl ve her zaman ne yaşanmışsa tarihi kıymeti olduğunu vehmederim. Ve bunun için de öyle çok tanınan, bilinen biri olmaya gerek olduğunu düşünmüyorum. Kimseniz, her ne iş yapıyor, ne ile meşgul oluyor, her nerede yaşıyorsanız yani kim olursanız olun sizin de bir tarihiniz var ve olmalı. Hani ne bileyim eski bir kitabın içinde kimin yazdığını bile bilmediğim ve belki ilmî ya da tarihi manada çok da kıymeti olmayan bir mektup bulsam gerçek bir tarihi okuyor gibi heyecanlanırım ben. Kenarında köşesinde, satırlarının arasında o zamandan bir hatıra arayıp da hiç tanımadığım birinin izinde maziyi okumaya gayret ederim. Ve hatta yazmak denen halin de böyle bir sırrı olduğuna inanırım ben.
Şimdi de yaşadığımız her şey her birimiz açısından tarih ve bence not etmeli gazete sayfalarını saklamalı, fotoğraflar çekmeliyiz. Zira ileride tarih kitaplarında yazılacak, hatıratlarda anlatılacak, ders diye okutulacak pek çok olay yaşıyoruz ardı ardına. Çoğunun da farkında değiliz belki. Ama hiç değilse Notlar almalı, yazmalı ve saklamalıyız anı diye ne varsa bulabildiğimiz. Zira anlatacaklarımız olmalı. Söyleyeceklerimiz olmalı. Bugünlerden bize de kalan ve bizim olan bir şeyler de bulunmalı. Kendi tarihimizi yazmalıyız, kendi sırrımızı saklamalıyız. Ben öyle yapıyorum.
Şimdi de tam kıyısındayız bir tarihin ve yaşadıklarımızın bir adı varsa tam da kırılma noktası dedikleri zamanları yaşıyoruz. Bence esas yapmamız gereken ve yapılması gereken ama olmadan, fakat olmadan ve hiç bir neden aramadan devlete sahip çıkmaktır şimdi. Ve o tarihi fotoğrafın bir yerinde ufacık da olsa, küçük bir suret kadar da bulunmak lazım gelir. İleride bakılırken o fotoğraflara “işte bu benim, şuradayım” diyebilmek lazım.
Bir daha söylüyorum meseleyi dar ve sığ siyasi çıkarlara, düşüncelere, ihtiraslara indirgemeden ve slogan şuculuğu, buculuğu yapmadan sadece devlete sahip çıkmak gerekir. Zira her birimiz ve hepimiz yani birlikte ve ayrı ayrı bu ihanet denen pisliği içlerine kadar indirmiş rezillerle çevriliyiz. Kurtulmanın tek yolu da bir sebep aramadan devlete sahip çıkmaktır. Başka devletimiz yok ve bence her zaman olduğu gibi yine devleti millet kurtaracak. Yani tarih bizimle var olacak. Hepimizle. Hep beraber… Sadece şahit olmamız değil belki ve hatta muhakkak fail olmamız da lazım.
Daha önce şöyle söylemiştim ve yine söylüyorum:
“Bundan bilmem kaç sene sonra tarih kitapları bu günleri yazacak, insanlar bu günleri konuşacak, bir destan olacak belki de bütün bu olanlar ve o tarihin, o destanın en büyük kahramanları tankların önünde yüzükoyun yatanlar, geceleri sabahlara değin kucaklarında çocuklarıyla vatanları için zalimlere karşı duranlar, “bir bacak nedir ki? Vatana feda olsun” diyen ablamız, bir tankın altından diğerinin altına koşan abimiz, ‘Ben sizin dedenizim, yapmayın evladım’ diyerek zalimlerin karşısında durup da gazi olan yetmiş yaşındaki amcamız olacak.
Mahzun olma! Artık senin de torunlarına anlatacağın bir destanın var…
Mübarek olsun…”
Ve bence halen dahi yaşadıklarımız o tarihin kenarına köşesine derkenar diye düşülecek… Birileri hiç haberimiz olmadan yıllar sonra bizlerden bahsedecek. Onun için yazın, not edin ve saklayın hatırlarınızı. Birileri sorduğunda söyleyecek sözümüz ve bence bakacak yüzümüz olsun…