Sanatçıyı görmezden gelerek, sanat üzerine sarfedilecek her cümle noksan.
Sanatı ululayan, muğlak metinler üretilmesi de, iyi niyetli değil bana kalırsa.
Bu kaygıyı salt şiir, resim, roman ve müzik özelinde düşünmemek gerekir.
Genel olarak sanatın uğradığı bir azizliktir.
Bu sanata yapılan bir kötülüktür.
Ululanan sanat etrafındaki cemaat, aynı kaygıyı taşıyanların cemaati olacaktır.
Yalnızlıkla baş etmenin nitelikli bir başka yolu olmalı bu.
Yeterince dünyalık edinirken etrafını sarmış dalkavuk güruhu dışında daha nitelikli bir cemaat oluşturmak ve o cemaat içinde itibar sahibi olmak kaygısıyla sanat eserlerine yatırım yapan Ortaçağ derebeyleri ve sultanlar ve burjuvalara kadar görülebilir bu kaygı.
Bir sanat eserine sahip olmak, bir sanatçıyla dostluk yapmakta amaç, nitelikli itibar sahibi olmak ve yalnız kalmamak.
Sanatın ululanışının ardında dünyevi kaygılar olabileceği gibi metafizik düşünceler de olabilir.
Sanatsız insanın yalnızlığı gibi, cemaatsiz sanat da, sanatçı da yalnız kalacaktır. Yalnızlık fani hayatın en ciddi bir sorunlarından birisidir.
Modern dünya, insan tekini, tüketerek sosyalleşebileceğine inandırıyor.
Harcayabildiğiniz para kadar sosyalsiniz ve sürüye dahilsiniz.
Parası olmayanın kendisini kıymetsiz bulacağı bir dünya bu.
Özgürlüğünüz paranızın miktarı kadar.
Modernizmin cemaat anlayışı da bundan ibaret.
Kimliğiniz ve kişiliğinizin çok önemi yok.
Bu cemaatin özgür bireyleri olmanız için aynı fikri taşımanız, aynı etnik ve sosyal kaynaktan gelmeniz; hatta aynı dinden olmanız bile gerekmiyor.
Entelektüel ya da ümmi olmanızın da bir önemi yok.
Bu dünyada özgür hissetmenizin yolu, tüketme köleliğinizden geçiyor.
Sürekli tüketmelisiniz.
Gördüğünüz her şey, eşyalar, hatta kişiler birer tasarım ürünü ve tüketilebilir özellikteler.
Yani bir anlamda tüketilen değerlerin tüketici kölesisiniz.
Aslında tükettiğiniz sadece kendi maddi manevi varlığınız.
Modern dünyanın sürü-köle ilişkisine herkes giriyor.
Ülkemizde, her ideolojiden insan dahildir bu ilişkiye.
İnsanlar aynı dine inanıyor, aynı ideolojiye inanıyor olmakla koruyamıyorlar kendilerini.
Çünkü, birbirlerini anlama sorunsalı yaşıyorlar.
Birbirlerini anlamalarını kolaylaştıracak ve zengin estetik bir dil yok.
Muhafazakarlar da sanata itibar etmiyor, iletişim dili olarak kullanmıyorlar ve dolayısıyla gerçek anlamda bir cemaat oluşturamıyorlar.
Kur’an-ı Kerim’in mesajını anlamış, idrak etmiş müminler haricindeki Müslümanlar da, farklı din ve ideolojilerden insanlar da modern dünyaya angaje olmuş durumda.
İletişimsiz ve etkileşimsiz bırakılarak yalnızlaştırılmış insanlar topluluğu…
Diğer bir ifadeyle modernizmin ideal cemaati.
İnsanların hayatından sanatı çıkarmanız, iletişim ve etkileşimi asgariye düşürmeniz anlamına gelir.
Anlaşılmaz ve ulaşılmaz kılınmış muğlak sanat da aynı yere sürükleyecektir insanı.
Yalnızlığa.
Günümüz sanatlarında insan tekinin benci çığlıklarının duyuluyor oluşu bu yalnızlığın tezahürüdür.
Modernizmin nihilist ve popülist diline teslim olmuş sanatçının insanlığa söyleyebilecek bir sözü yoktur.
Şeyhsiz sanat, sanatsız cemaat.
Bu yüzden, sanatsız kalabalıklar, yalnız insanlar topluluğudur.