Uzun bir yol hikâyesi… Bizim hikâyemiz… Balkanlar’dan, Kafkaslar’dan, Fizan’dan, Yemen’den daha nice yerlerden Anadolu’ya varışımızın hikâyesi… Bu hikâye Fatih Sultan Mehmed’in Bosna Hersek’i fethiyle başlıyor. Zaman geçiyor, devran dönüyor, İslam yurdu zalimlerin eline geçiyor…
Salı günü İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ), İstanbul Ticaret Odası Başkanı Şekib Avdagiç’e fahri doktora ünvanı verdi. Rektör Prof. Dr. İsmail Koyuncu, 250 yıllık bir kurum olan İstanbul Teknik Üniversitesini ulu bir çınara benzetti. Birçok alanda dünya sıralamasında ilk 400 üniversiteden biri olduklarının ve hedeflerinin ilk 100 olduğunun altını çizdi.
Şekib Bey, törende hayat hikâyesini anlattı. İbretlik ders niteliğinde geçen bir hayat; uzun, çileli bir başlangıçtan sonra başarı ve mücadele dolu bir ömür. Konuşma sırasında babasının hayatta iki defa ağladığına şahit olduğunu anlattı. Birincisi İpsala’dan al bayrak altında Türk topraklarına girdiğinde, ikincisi ise dedesinin ölümünde. Şekib Bey bu cümleleri tamamlayamadı ve herkesi ağlattı.
Yıl 1959. Yer Bosna Hersek’in Zenitsa şehri. Öz yurdunda garip, çileli Avdagiç ailesinin Şekib isminde bir oğlu dünyaya gelir. Uzun yıllar farklı dinden insanları barış içinde bir arada yaşatan Osmanlı Devleti bölgeden çekilince çile başlıyor… “Babam 1941 yılında Foça’da Sırp Çetnikler’in yaptığı ve genç, ihtiyar tüm erkekleri katlettikleri saldırıdan; 12 yaşında bir çocuk iken kız çocuğu elbiseleri giydirilerek hayatta kalabildi.” diye anlatıyor Şekib Bey.
Türkiye’ye gelinceye kadar büyük imtihanlardan geçiyor Avdagiç ailesi; “Annem ve babam sadece Aliya İzzetbegoviç’in başında olduğu Mladi Müslümanlar (Genç Müslümanlar) teşkilatının üyesi olduğu için ikişer yıl hapis yattı. Bu süre içinde, burada duymak istemeyeceğiniz birçok kötü muameleye maruz kaldılar.”
Anlatacak çok şey var ama yerimiz dar, o nedenle özetleyeceğim. Bu hikâyeden iyi bir film çıkar. Şekib Bey bir yaşında iken ailece Zenitsa’dan Saraybosna’ya göçüyorlar. Komünizm baskısı bütün şiddetiyle devam ediyor. Mühendis olan babası önce Fransa’ya sonra Almanya’ya gönderiliyor. Hukukçu anne, pasaport almak için 2,5 yıl mücadele ediyor. 1965 yılında Almanya’da Köln’e gidiyorlar. Şekib Bey bir yıl Köln’de okuyor. 1966 yılında ise Yugoslavya’ya uğramamak için İsviçre, İtalya, Yunanistan üzerinden Türkiye’ye geliyorlar.
Artık Şekib Avdagiç İstanbulludur, Pendiklidir. Pendik Lisesinden sonra babasının yolundan giderek İstanbul Teknik Üniversitesinde makine mühendisliği bölümünü 1982 yılında bitiriyor. 1988 yılında İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadı Enstitüsünü üçüncülükle tamamlıyor. Bu arada kardeşi Halit’le beraber baba tezgâhını büyüterek otomotiv sektöründe önemli bir şirkete dönüştürüyorlar.
1990 yılında Erol Yarar’ın daveti üzerine MÜSİAD’ın kuruluş çalışmalarına katılıyor ve 10 yıl genel başkan yardımcılığı yapıyor Şekib Bey. 1995 yılında İstanbul Ticaret Odası Meclis üyesi oluyor. Sonra yönetim kurulu üyesi, başkan yardımcısı, meclis başkanı ve yönetim kurulu başkanı olarak üstlendiği sorumlulukları büyük bir başarıyla ifa ediyor. İstanbul için son derece önemli bir ünvan olan ‘2010 Avrupa Kültür Başkenti’ sürecinde de ajansın yürütme kurulu başkanlığını yapıyor.
Şekib Avdagiç çok sayıda kurum ve kuruluşta hâlen görev yapmayı sürdürüyor. Üstlendiği birçok görevde mesai arkadaşlığı yapmış olmanın onurunu yaşayan biri olarak söyleyebilirim ki bütün vazifelerini bir “mühendis” hassasiyetiyle icra etmeyi zevkle gerçekleştiriyor. Ben bu bereketli hikâyenin yaklaşık 30 yılına şahit oldum. Ömrün uzun, hayırlı çalışmaların daim, yolun açık olsun kıymetli başkanım.