Bu yazımı tam seçim öncesi kaleme alıyorum. Artık ülkenin geleceğine karar vermenize sadece birkaç gün kaldı. Biz, yurt dışında yaşayan Türkler, oylarımızı kullandık. Şimdi seçim sırası sizlerde.
Öncelikle seçim sonuçlarının, kim kazanırsa kazansın, vatanımız ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın -bunu hiçbir zaman saklamamış- bir destekçisi olarak neden bu seçimlerde de ona oy verdiğimi anlatmak istiyorum.
Her ne kadar artık Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı desteklemek bir cesaret işine dönüşmüş olsa da -çünkü bunu yaptığınızda sorgusuz sualsiz yandaş, paralı aktroll, cahil, eğitimsiz gibi etiketlere maruz kalıp belli çevrelerden dışlanıyor ve sansürleniyorsunuz- benim için Erdoğan’ı desteklemek milli bir vizyonu, bir duruşu desteklemek demek.
AK Parti’nin iktidar olduğu son 21 yıl içinde Türkiye adına o kadar çok şey değişti ki… Ben belki Avrupa’da yaşayan ve uluslararası ilişkiler alanında uzmanlaşmış biri olarak bunu daha net görme imkânı bulabiliyorum. Fransa’ya ilk ayak bastığım 2004 yılında çevremdeki hiçbir Fransız Türkiye’ye dair hiçbir bilgiye sahip değilken, bugün Fransız medyası neredeyse her gün sadece Türkiye’yi konuşur oldu. Eskiden Avrupa’da “Türkiye’yi AB’ye almalı mıyız?” tartışmaları varken, bugün artık “Türkiye yönünü başka yere çevirdi, biz ne yapacağız?” konusu sorgulanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kişiliği ve politikalarından en rahatsız Fransız basını mensubu bile Erdoğan’ın “uluslararası sahnede vazgeçilmez bir aktör” olduğunu kabul ediyor.
Her ne kadar Erdoğan destekçileri karikatürize edilip belli kalıplara sokulsa da, aslında çevremde iyi eğitimli bir sürü kişi Erdoğan’ı belli bir dünya vizyonuna sahip olduğu için destekliyor.
Dünya büyük bir değişim içinde. Geçtiğimiz haftalarda Youtube “Konuşulmayanlar” programıma konuk aldığım Fransız uzman Didier Billion’un da belirtmiş olduğu gibi artık Batı’nın dünyaya hükmettiği devir kapandı. Sahneye gelişmekte olan ülkelerin çıktığı bu yeni dönemde, Türkiye adeta parlayan bir yıldız. Türkiye, Batı’ya muhtaç değil, gelişimini tamamlamış ve yeni dünyanın dinamizmine ayak uyduramayan Batı ona muhtaç. Biz, yurt dışında yaşayan Türkler, bunu bizzat kendi hayatlarımızda da gözlemliyor ve yaşıyoruz.
Öte yandan, Kemal Kılıçdaroğlu’nun dış siyasete dair yaptığı açıklamalarda bunun tam tersine şahit oluyoruz. Kendisi, kalkıp Almanya merkezli DW Türkçeye “Türkiye'nin dış politikasını 180 derece değiştireceğiz. Bizim yönümüz Batı uygarlığı olacaktır” diyor. Yetmezmiş gibi, sonra da ABD basınından Wall Street Journal'a seçimleri kazanması durumunda, “Türkiye'yi NATO ve Batı'ya yakınlaştıracağını, Ankara'nın Rusya'ya yönelik yaptırımlara uyacağını” söylüyor.
Belli ki Kemal Kılıçdaroğlu hala Türkiye’nin istikbalinin Batı ülkelerine itaatten geçtiğini düşünüyor. Oysa dünyada dev bir dolarsızlaşma hareketinin başladığı, son günlerde kendisini desteklemek için canhıraş uğraşan The Economist’in ülkesi Birleşik Krallık’ın bile AB’yi terk ettiği, Suudi Arabistan gibi ABD’nin “geleneksel ortağı” sayılan bir ülkenin bile rotayı başka yöne çevirdiği böyle bir dönemde Türkiye’yi tekrar Batı güdümüne sokmak değişen dünyayı okuyamamaktır.
Benim gözümde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da her zaman vurguladığı gibi, dünya beşten büyük ve Türkiye de yeni dünya düzenine ayak uydurmak için uğraşan bir ülke olmak yerine bu düzene yön veren bir ülke haline gelmiş durumda. Kafkasya’dan Orta Asya’ya varlığını ve nüfuzunu genişletmiş, “bu masada ben de varım” diyebilen, S-400 ve Doğu Akdeniz konularında da gözlemlediğimiz gibi bütün baskı ve şantajlara rağmen kendi kararlarını kendi verebilen, NATO’nun emirler verdiği değil, İsveç ve Finlandiya’ya şartlar koşarak NATO’yu şekillendiren, Ukrayna savaşının çözümüne en büyük katkıyı verebilen, insani yardımlarının ulaştığı Afrika’daki mazlumların dua ettiği, AB’ye girmek için can atan değil, AB’nin her seferinde muhtaç olduğunu anladığı bir ülke Türkiye.
Bu seçimlerde bağımsızlık ve itaat arasında, Türkiye Yüzyılı vizyonu ile kötü bir Batı taklitçiliği arasında kararı siz vereceksiniz.
O yüzden oy verirken bir defa değil, bin defa düşünün.