Bosna-Hersek’in başkenti Saraybosna’dan selamlar… Dilimde ve zihnimde iğnesi takılmış bir plak gibi Kemal Montenö’nün Sarajevo Ljubavi Moja şarkısı dönüp duruyor.

Sekiz ay önce ayrıldığım Bosna’da, üç yılı biraz geçkin bir süre kalmıştım. Uluslararası Saraybosna Üniversitesi Rektörü olarak çalıştığım bu sürede, öğrencilerimizden memurlara, şehirdeki esnaftan bürokratlara kadar çok sayıda insanla tanışıklığımız olmuştu. Aylar sonra Saraybosna’ya bir sempozyum vesilesiyle kısa bir süreliğine de olsa dönmek fazlasıyla heyecan verici oldu. Havaalanında değerli mesai arkadaşlarım ile buluştuktan sonra, Başçarşı’da geçmiş günleri yad ederek `Nafaka`da biraz nostalji yaptık

Başçarşı, insana huzur veren sükûnetini korumaya devam ediyor. Türk ve Arap turistlerin sokakları dolmuş halde. Buna rağmen insana huzur veren, ruhunu dinginleştirici, tılsımlı atmosferinden hiçbir şey kaybetmiyor.

Moricahan’da cezve ve lokum eşliğinde bir seremoni ile gelen Boşnak kahvesini keyifle yudumlarken tanıdığınız insanlarla ve esnafla selamlaşmak, merhabalaşmak, sanki aşina olunan, çocukluğunuzdan beri ait olduğunuzu hissettiğiniz bir yer ve mekânda olduğunuz havasını veriyor.

Aşık olmaya layık şehirler listemin başında Mekke, Kazan, Saraybosna ve tabii ki İstanbul. Bu şehirlerden her biri ayrıca büyüleyici, her biri insanı farklı duyguların eşiklerinde gezdiren mikro âlemler.

Bosna’nın her karışında tarihin mührünü, geçmişin izlerini, yavaşlayan zamanın akışını hissederek yaşayabilirsiniz.

Merkezdeki tarihi Hüsrev Begova Camii’nin avlusunda zaman adeta durmuş gibi… Hangi tarihte olduğunuzu ancak turistleri gördüğünüzde anlıyorsunuz.

Mekânları ve şehirleri anlamlı kalan içindeki dostlarınız ve sevdiklerinizdir. Gerisi kuru taş ve demir yığınından başka ne anlam ifade edebilir. Saraybosna’nın artık memleketim olduğunu hissettim. Boşnakçayı unutmamış olmak da aldığım hazzı ayrıca arttırdı.

Kuyumcu Dino, dostlarımızın hatrına gümüş takıları piyasanın yarı fiyatına kadar indirirken işini büyük bir keyifle yapıyor. Kubbeleri çınlatan harika gülüşünde keyifli bir Boşnak’ın rahatlığını görüyorsunuz.

Hint tütsünün kokusu, pahalı parfüm kokularına karışırken sağınızda Boşnakça, önünüzde Türkçe ve İtalyanca, biraz ilerde Arapça’nın farklı dil musikilerinin tınılarıyla birbirine karışan hoş bir karmaşa oluşuyor.

Başçarşı’da yürürken öğrencilerim her yerde yolumu çevirdi. Kimilerine sarıldık, kimileri ağlaştı… Duygu, renk, koku ve seslerin oluşturduğu sel içinde yüzlerce dost, arkadaş, ahbap ve tanıdıkla görüştük, muhabbet ettik, hasret giderdik…

IUS öğretim üyelerinden Metin Boşnak’ın bağlamasına Dekanımız Hasan Korkut, İsmail Köküsarı ve Uğur Arslan eşlik etti. Gecenin ilerleyen saatlerinde Brzina tekkesinin eski müdavimlerinden genç Boşnaklar, Türkçe, Boşnakça ve Urduca mersiyelerle ritme katıldılar. Muhamed Aşçeriç’in Urduca okuduğu `Mest-i Kalender` herkesi mest etti. Bosna Hersek’te, bir Boşnak genç, dünyanın öbür ucundan bir ezgiyi Türk bağlaması ve def eşliğinde terennüm ediyor. Eser’in Laheri’sinde iklim, gecenin birine kadar kültürler üstü bir atmosfere dönüşüveriyor.

İki yıl mütevelli heyet başkanlığını yaptığım İsabeg İşakoviç İlkokulu’nun öğretmenleriyle buluşmak, üniversitemizin öğretim üyeleri ve memurlarıyla görüşmek, Başçarşı esnafıyla selamlaşıp kucaklaşmak, IUS’dan sevgili öğrencilerimle ve asistanlarımızla buluşup muhabbet etmek bana çok iyi geldi.

Bosna’daki yetimhanelerle İstanbul Merkezli KİYADER adına ilgilenen Yunus Demirbaş, Naida, Hilal, Ayşe, Vahap, Meldina ve diğerleri… Bosna’nın geleceği adına umutlar yeşertmeye devam ediyorlar.

Yoğun görüşme trafiği içerisinde şimdilik bu kadar diyelim.

(Devam edeceğiz…)