Cumhuriyet dönemi ve Yirminci Yüzyıl’ın ikinci yarısıyla bütün alanlarda olduğu gibi şiirde de özden kopuş ve yabancılaşma egemen olmuştur. Hem şekilsel olarak hem de içerik olarak şiirimizin de resmi ideolojinin genel karakteriyle örtüştüğünü söyleyebiliriz. En azından sistem bu tarz şiiri popüler hale getirmeye çalışmıştır. Gelenekten kopuşun sanatın genel tavrı olması gerektiğini düşünen de oldukça fazladır.

Oysa bütün bunlar konuşulurken şiirin muhalif duruşu, sorgulayıcılığı ikinci planda kalmıştır. Popüler Batı tarzı şiir, sisteme ve dayatılana karşı muhalefet şerhi koymak yerine geleneğe ve öze muhalefet yapmış, kendi toplumunun değerleriyle çatışmıştır.

Bu arada Türk şiirinde bir dönüm noktası olarak gördüğümüz İkinci Yeni hareketi başlamıştır. İkinci Yeni bu tartışmanın tam ortasındadır. Bu konuda iki görüş vardır. Birincisi, İkinci Yeni’nin geleneği yok saydığı, hatta yok etmeye çalıştığı yönündedir. İkinci görüş ise İkinci Yeni’nin geleneği yeni bir formatla yaşatmaya çalıştığını, gelenekten beslendiğini iddia eder. Bu konuda Cevat Akkanat’ın “Gelenek ve İkinci Yeni Şiiri” isimli kitabı en kapsamlı çalışmadır. Okur kitaplığından yeni baskıları yapılan bu kitabı iyi şiirin peşinde olan şairler için ısrarla tavsiye ediyorum. Bu geçiş noktasında geleneğe ihanet etmeden, özü geleceğe taşımak konusunda tabi ki en önemli mihenk taşı Sezai Karakoç’dur.

Benim Batılılaşma serüvenimizi eleştiren bir şiirime karşı bizim Ayhan “Hocam senin yazdığın şiirler de tam da Batı kalıplarında” eleştirisinde bulunmuştu. Bizim Batı ya da Doğu gibi dünyanın herhangi bir yerini inkar etme derdimiz yok. Orada üretilen sanat ve bilim adına bütün tecrübelere açığız. Bizim derdimiz, biz olarak bunu yapabilmek ve biz olarak kalabilmektir. Maalesef sanırım Batı formatlı popülist aydına bunu hala anlatamadık.

Şiirin terbiyecisi yoktur. Bence bir öğreticisi de yoktur. Ancak kültür yani birikim insanlığın nesilden nesile taşıdığı bir varoluş hikayesidir. Bu taşıma geleneği yok sayarak yapılamaz. Geleneği kendi zamanında olduğu gibi “kült” olarak taşımaya kalkmakta onun yeni kuşaklarla iletişimini yok eder. Sanatın ve kültürün çok fazla yan yana anılmasının kullanılmasının sebebi de bu taşıyıcının yine sanatın kendisi olduğudur.

Çek o kocaman burnunu

kelimelerimden

Entel, dantel varlığınla

Kirletme yokluğumu

Bak uslu durursan

Sana ramazan akşamlarından

Bir iftar sevinci verebilirim

İkimizin de parası yok

Havası var zaten

Eski aşkların hüznünden

rengini alan

İki şekerli demli bir çaya ne dersin

Ya da topla o böbürlü bakışlarını

Yaşadığımız günlerin hatırına

Seni öldürmeyeceğim git…

Cennetin dibine git