Rusya’nın önemli isimlerinden Alexander Dugin ile Moskova’da yaptığımız ve geçtiğimiz hafta 1. bölümünü yayımladığımız röportajın bu bölümünde Soçi’de yapılan zirveden tutun FETÖ’ye kadar her şeyi konuştuk…

Soçi sonrası meydana gelen gelişmeler Suriye özelinde orta doğuda barış için ümitleri yeşertse de sürecin zorlu olacağını gösteren bazı durumlar da ortay çıktı. 22 Mayıs’ta ABD Başkanı D. Trump’ın Suudi Arabistan’ı ziyaretiyle Ortadoğu’daki düzenin yeniden şekilleneceğine dair verilen işaretler giderek daha somut hale gelmeye başladı. Soçi zirvesiyle paralel olarak dört Arap ülkesinin Mısır’da gerçekleştirdiği ve ağırlıklı olarak İran’ı hedefleyen toplantı, daha öncesinde Suudi Arabistan yönetimindeki yeni düzenlemeler artık bölgede dini veya mezhepsel değil de daha çok Arap-Farisi geriliminin habercileri olarak gözümüze çarpıyor. Bu olaylar bizim oldukça güneyimizde ve bize uzak diyemeyiz. Çünkü küresel tehdit özellikle 15 Temmuz’dan sonra İran’ı önceleyen bir duruma gelmiş gibi gözükse de kadrajda her zaman Türkiye de var. Coğrafya kaderimiz ve bu coğrafyada başkaları da yaşıyor.

SOÇİ’NİN ETKİSİ

Son duruma bakacak olursak iki önemli gelişme dikkatimizi çekiyor. Birincisi ABD başkanının Soçi’nin hemen sonrasında Sayın Cumhurbaşkanımızı telefonla arayarak artık PYD’ye silah verilmemesi konusunda bekleyen ayarlamaları yapacağız demesi. Bu görüşmeyi birkaç açıdan değerlendirmek gerekir. İlk olarak herkesin de aklına gelen söylemin ne kadar güvenilir olduğu. Zira ABD başkan yardımcısı J.Biden 15 Temmuz’dan yaklaşık bir ay sonra Türkiye’yi ziyaretinde, PYD’nin Mümbiç’ten çekileceğine ve Fırat’ın batısına geçmeyeceğine dair söz vermişti. Dolayısıyla D. Trump’ın bu söylemini iç ve dış politikada sıkışmışlığına bir nefes aldırma çabası şeklinde yorumlamak mümkün. Ancak Suriye’de şimdilik bilinen 14 üs açmış ve 3500 tırdan fazla silah göndererek paramiliter bir terör devletçiği oluşturma yönünde hızla ilerleyen ABD, neden tam da Soçi zirvesi sonrası buna gerek duymuş olabilir? Gerek duyduğu aşikâr olduğuna göre bunun nedenini yine Soçi’de aramak yanlış olmayacaktır. Aslında Soçi’yi sadece Suriye özelinde veya sadece Suriye’ye indirgeyerek incelemek yanlış olur. Soçi, oluşturduğu yeni güç dengesi itibariyle artık Suriye’yi aşan bir özelliğe sahip oldu. Yani Türkiye-Rusya-İran arasındaki istikrarlaştırıcı ittifakın, ayrıştırıcı Büyük Ortadoğu Projesine karşı dikkate alınması gerekli bir denge haline geldiğini söylemek doğru bir yaklaşım olacaktır. Ayrıca bu dengenin etkilerini Katar örneğinde olduğu gibi sadece Suriye’de değil körfeze doğru genişleyen bir yelpazede görmek de mümkün. Ve ittifakın tam ortasındaki Türkiye’nin konunun muhatabı olarak görülmesi aslında Türkiye’nin de bu dengede sahip olduğu gücü ve fonksiyonu göstermesi bakımından son derece önemli.

FETÖ DE KÜRESEL TERÖR AYGITIDIR

Diğer önemli husus da İngiltere’nin daha da belirginleşen pozisyonu. Şimdi BBC muhabirlerinin dünyaya servis ettiği DAEŞ görüntülerini “Diriliş Postası” gazetemiz altı ay önce manşetten vermişti. ABD-İngiltere arasında Ortadoğu’da yaşanan çatışmanın sonucudur bu DAEŞ görüntülerinin servis edilmesi. Ve 21 Kasım tarihinde İngiltere’nin Türkiye büyükelçisi Sayın R. Moore’nin yaptığı Esed’in Suriye’de kalıcı olamayacağı yönündeki açıklama, 28 Ocak’ta Türkiye’yi ziyaret eden İngiltere Başbakanı T. May’in başlattığı iki ülke arasındaki yakınlaşmanın devam ettiğini göstermektedir. Bu yakınlaşmanın daha da geliştirilmesi hem terörle mücadeleye hem de askeri, ekonomik, politik ve diğer alanlardaki işbirliğine katkı sağlayabilir. Başta Avrupa olmak üzere FETÖ’nün dünya yapılanması konusunda İngiltere’nin derin bilgilere sahip oluğunu unutmamak gerekir. DAEŞ ve PKK gibi FETÖ de küresel terör aygıtıdır ve yeni hamleler için fırsat kollamaktadır. Faaliyetlerinin şekli ve niteliği değişse de FETÖ’nün amaçlarında bir değişiklik yoktur. Dolayısıyla FETÖ ile mücadelede İngiltere’nin desteğinin sağlanabilmesi Türkiye’ye yeni kapılar açabilir. Zira iki hafta önce Moskova’da Sayın A. Dugin de FETÖ konusuna dikkat çekerek, FETÖ’nün terörizm bağlamında postgülenist diye adlandırılabilecek yeni bir evreye geçtiğini ifade etmişti. Bu yeni evrenin de ağırlıklı olarak FETÖ tarafından kurulan sivil toplum kuruluşlarınca yalan haber üreterek hem iç kamuoyunu yanıltma hem de diğer ülkelerle Türkiye’nin arasını bozma şeklinde olabileceğini söylemişti. Dolayısıyla bu gelişmeler de dikkate alınarak FETÖ ile mücadelenin daha geniş tabanlı ve artan bir profesyonelleşme ivmesiyle yapılması gereği karşımıza çıkıyor.

Rusya’nın Ortadoğu politiği: Dugin ile görüşmeler-I