İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra iki kutuplu dünya düzeniyle Türkiye de dahil olmak üzere Avrupa ülkelerinin güvenlik üzerinden ABD’ye bağımlığı süreklilik kazanmış, Sovyetler’in dağılmasından itibaren kenar kuşağın ikinci bölümü olan Ortadoğu’nun dizaynı için düğmeye basılmıştır. Avrupa’dan sonra kuşağın ikinci bölümü için plan aslında basit bir esasa dayanıyor. Hedef ülke veya ülkelere dizayn edilmiş ülkelerin ABD ve müttefikleri desteğinde saldırtılması!..
1944 yılında Kenar Kuşak (Rim Land) Teorisi’ni yazan Amerikalı N. Spykman, daha önceden yazılmış ve uygulanmış olan Deniz Hâkimiyet Teorisi (Mahan, 1892) ve Kara Hâkimiyet Teorisi (1919, Mckinder) ile sağlanamayan “Dünya Hakimiyeti” nin elde edilebilmesi için ABD’ye yeni bir yöntem önermiştir. Buna göre “Hearth Land (Kalpgah)” diye tanımlanan bu günkü Rusya ve kısmen Çin’i de içine alan bölgeyi ele geçirebilmek için Avrupa (Batı)-Ortadoğu (Güney)-Uzak Doğu Asya’nın (Doğu) ele geçirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bu teoriler “Jeopolitik Teoriler” şeklinde adlandırılsa da aslında dünyayı ele geçirmeyi amaçlayan emperyalist teorilerdir.
Bu doğrultuda İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’nın güvenliğinin ABD tarafından sağlanarak Avrupa ülkelerinin ABD’ye bağımlı kılınması için NATO kurulmuştur. İki kutuplu dünya düzeniyle Türkiye de dahil olmak üzere Avrupa ülkelerinin güvenlik üzerinden ABD’ye bağımlığı süreklilik kazanmış, Sovyetler’in dağılmasından itibaren kenar kuşağın ikinci bölümü olan Ortadoğu’nun dizaynı için düğmeye basılmıştır. Avrupa’dan sonra kuşağın ikinci bölümü için plan aslında basit bir esasa dayanıyor. Hedef ülke veya ülkelere dizayn edilmiş ülkelerin ABD ve müttefikleri desteğinde saldırtılması. Şu an İran’a yönelik hazırlığın bu son aşamasındayız. Asıl amacın Çin’i kontrol edebilmek için İran’ın dizayn edilmesi olduğunu dikkate alırsak, İran’a yönelik operasyonda hedefin İran’ın coğrafi alanı değil de İran Rejimi olduğunu söylemek daha mümkün hale gelebilir. Zira rejime yönelik desteğin yüzde otuzlarda olduğu İran’da her geçen gün daha da kötüleşen ekonomik durumun sosyal durum üzerindeki tahrip edici etkileri gün geçtikçe artmakta. Kenar kuşağın üçüncü bölümünde neler oluyor diye baktığımızda Yeni Zelanda ve Sri Lanka terör saldırılarını görüyoruz. Buradaki mesajları okuyan Hindistan’ın S-400 füze sistemini almaktan vazgeçtiğini yerine Patriot’ları alacağını söylediğine şahit oluyoruz. Sri Lanka’daki terör eyleminden sonra Hindistan’da pek çok caminin saldırıya uğradığına dair çeşitli haberler dünya basında yer aldı. Bu cenderede bitmek bilmeyen Pakistan- Hindistan gerilimi de var. Demek ki dizayn hareketlerinin tetiklediği depremsel sarsıntılar Uzakdoğu Asya’ya yönelmiş durumda.
İDLİB’DE RUSYA’YLA, DOĞU AKDENİZ’DE YUNANİSTAN’LA SORUNLAR VAR
Elbette Türkiye’de küresel kuşatma hareketlerinden doğrudan etkilenmektedir. İçeride ve dışarıda ülkemize yönelik sayısız operasyonalar, ekonomik baskı ve tehditler, tetikçi aparatlar üzerinden hortlatılmaya çalışılan iç ve dış terör eylemleri, İdlib üzerinden Rusya’yla, Doğu Akdeniz’de Yunanistan’la aramızın açılması için provokatif hareketlerin gerçekleştirilmeye çalışılması, S-400 ve F-35 baskısı, Kıbrıs civarında yaklaşık 2 yıldır toplanmış olan ve her geçen gün kapasitesi arttırılan konvansiyonel askeri güç, vs. Liste daha da uzayabilir. Sözün özü bütün bunlardan anlamamız gereken Türkiye ciddi bir kuşatma altındadır. Ancak Türkiye’nin bu kuşatmayı kıracak gücü ve kuvveti vardır. Bunun için milli güç unsurlarının, FETÖ’cülerin en çok yararlandığı acımasız bürokrasiye kurban edilmeden etkili bir şekilde ve koordineli olarak kullanılması gerekmektedir. Maalesef zaman zaman Türkiye gelişen durumlara karşı reaktif davranmakta ve geç kalabilmektedir. Bürokrasi kurumlarda güvenilirliği sağlama için gereklidir ancak “amaç-araç” yer değiştirmesine neden olan katı bürokrasinin PKK-FETÖ- PYD vs. terörü kadar tehlikeli olabildiğini unutmamak gerekir. Ayrıca 19 Mayıs 2019 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanı ile birlikte siyasi parti liderleriyle çekilen fotoğrafın güçlendirilmesine ihtiyaç olduğunu da belirtmek isterim. Sadece sözle değil, tavır ve hareketlerle de milli meselelerin siyasetin üstünde olduğu, ülke içi birlik ve beraberliğin her şeyden önemli olduğu gösterilmeye devam edilmelidir.
HER TÜRLÜ FAALİYETE KARŞI HAZIR OLMALI
Türkiye’ye yönelik kuşatmaya karşı stratejik dengeye ulaşmak üzere olduğumuzu söyleyebilirim. Ancak bu stabil durumu aşamazsak geriye dönme riski var. Bu nedenle asimetrik üstünlük sağlayacak hususlara acilen ihtiyacımız olduğunu bilmemiz gerekir. Bunlardan biri 31 Ekim tarihinde Kıbrıs’ın batısında başlayan sondaj çalışmalarında neticeye ulaşmak olabilir. Yaklaşık yedi aylık sürede henüz bir sonuç alınamadı. Gerekirse daha fazla kuvvet teksif edip, özel sektörü de devreye sokup, hatta Rusya, Katar gibi müttefik ülkelerle iş birliği yapıp enerjiyi bulmamız elzemdir. Çünkü zaman hem Akdeniz’de hem de Suriye ve Irak’ta lehimize çalışmamaktadır. Kısa vadede ekonomik olarak önümüzü açabilecek bir diğer önemli husus da turizmdir. Özellikle başta orman yangınlarını önleyici tedbirler olmak üzere turizmi olumsuz etkileyebilecek her türlü faaliyete karşı hazır olunması gerekmektedir. Bu konuda çeşitli Avrupa ülkelerinde halen uygulanmakta olan kolluk kuvvetlerinin turizmin yoğun olduğu bölgelerde ve zamanlarda karşılıklı değişim uygulamasının hayata geçirilmesi oldukça önemli faydalar sağlayabilir. Türkiye’ye en fazla turist gelen başta Rusya, bazı Arap ve Avrupa ülkeleriyle jandarma ve polisimizin karşılıklı personel değişimi yapılarak, gelen turistlere ve karşı ülkedeki Türk turistlere yardımcı olunması turizm gelirlerimizin arttırılmasına katkı sağlayacaktır. Bu kapsamda sadece geçen sene 6 milyon olan Rus turist sayısının 10 milyona çıkarılmasının yaklaşık 5 milyar dolar gibi bir getirisi olacağı düşünüldüğünde konunun önemi daha iyi anlaşılabilir.
KÜRESEL KUŞATMALARA KARŞI ÜLKEMİZ BAĞIŞIKLIK KAZANMALI
Enerji ve ekonomik açılımların saha gücü ile birleşerek genel politikada siyasi kapasitemizi artıracağı, içeride güçlü toplumsal yapımızın dış kırılganlıklarımızı azaltacağı söylenebilir. İşte bu nedenle bürokrasinin azaltılması, enerji, turizm, savunma sanayİinin geliştirilmesi, iç toplumsal yapışıklığın arttırılması gibi alanlarda stratejik politikalar, 1892’den beri yürütülen küresel kuşatmalara karşı ülkemize bağışıklık kazandıracak önemli parametreler olacaktır.