Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Doğu Akdeniz’de Türkiye aleyhine ittifak ve işbirliği arayışına girmesi ve bu noktada Avrupa Birliği ve ABD’den tam destek sağlaması, Rusya’nın tepkisini giderek artırmaktadır. Soğuk Savaş Dönemi’nden itibaren Rusya’nın Kıbrıs politikası, “bağımsız ve bağlantısız Kıbrıs” üzerine kuruludur. Zira Rusya, Akdeniz’de jeopolitik değeri yüksek bir adanın NATO üyesi Türkiye ve Yunanistan’ın kontrolüne geçmesine karşı çıkmıştır. Diğer bir ifadeyle ABD’nin dolaylı yoldan Kıbrıs’ı bir NATO üssüne dönüştüreceği şüphesi, Kremlin’in Doğu Akdeniz’e yönelik en büyük kaygılarından biri olmuştur.
Geçmişte var olan bu endişenin günümüzde de devam ettiği görülmektedir. Kıbrıslı Rum lider Anastasiadis’in her fırsatta Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de çevreleme adına yürüttüğü çok yönlü dış politika, nihayetinde Rusya’nın da Doğu Akdeniz’den izole edilmesine yol açmaktadır. Bu noktada Rum Yönetimi’nin hedefi Türkiye iken, Avrupa Birliği ve ABD’nin hedefinin Rusya olduğu anlaşılmaktadır. Avrupa enerji yönünden Rusya’ya bağımlı bir bölgedir. Rusya ile Avrupa arasında yaşanan diplomatik gerginliklere rağmen, enerji ithalatının büyük bir kısmı, zorunlu bir şekilde, Rusya’dan tedarik edilmektedir. Avrupa Birliği bu sebeple, Doğu Akdeniz’de Rum tezlerini desteklemekte ve yakın gelecekte ucuz ama riskli gördüğü Rus gazından kurtulmanın hesabını yapmaktadır. ABD’de de Avrupa’yı söz konusu enerji esaretinden azat etme ve Rusya’yı Akdeniz’den çıkartma niyetiyle bu politikaya selam durmaktadır.
Avrupa’nın enerjisiz kalma kaygısı Avrupa Birliği’ni düşündürürken, Anastasiadis liderliğindeki Rum Yönetimi, Kıbrıs’ı Avrupa’nın en önemli meselesine dönüştürmek için gayret sarf etmektedir. 12 Aralık 2018 tarihinde Avrupa Parlamentosu’nun “Avrupa’nın Geleceği” konulu genel oturumunda Rum liderin yaptığı konuşma bu stratejiye işaret etmektedir. Anastasiadis’in Kıbrıs sorununu; “Avrupa’nın vücudunda açık bir yara” olarak nitelemesi ve devamında “Kıbrıs’ta Avrupa ilke ve değerleri ile uyumlu bir Avrupa devleti kurulması”ndan bahsetmesi de yukarıdaki amaca ilişkin emareler taşımaktadır. Kısaca Rum yönetimi, Avrupa Birliği’nin Kıbrıs’ta aktif bir rol oynamasını arzulamaktadır.
Anastasiadis’in çok yönlü ancak zamansız bu diplomasisi hem Türkiye’yi hem de Rusya’yı geri adım attırma gücüne sahip değildir. Anastasiadis yönetimi, küresel güçlerin karşı karşıya geldiği, jeopolitik kaygıların tırmanışa geçtiği bir sarmal içinde olduklarını ancak Rus Dışişleri Bakanlığı Basın Sözcüsü Maria Zaharova’nın ikazıyla fark etmiştir. Aralık ayı başında Zaharova yaptığı açıklamada, “Moskova, Rusya karşıtı hareketleri görmezlikten gelemez. Bunların uygulanması durumunda Rusya önlem almak zorunda kalacaktır” sözlerine yer vermesi, Rusya’nın ABD’nin Kıbrıs’ta askeri varlığını güçlendirme girişimlerinden duyduğu rahatsızlığı yansıtması bakımından önemlidir.
Rum tarafının adanın güneyinde Fransa ve ABD’ye askeri üs kurma olanağı sunması ile başlayan Kıbrıs’ın militarize edilme çalışmaları tehlikeli ve bölgesel istikrarı bozucu etkilere kapı aralamaktadır. Her ne kadar Rum Hükümeti Sözcüsü Prodromos Prodromu, kendilerinin adadaki askeri varlığı artırıcı eylemlerde bulunmadığını ve amaçlarının sadece insani misyon amaçlı tesisler kurmak olduğunu belirtse de yapılan bu açıklama Doğu Akdeniz’de gerginliği azaltmaya yeten, güven verici bir izahat olarak kabul görmemiştir.
Rusya’nın Kıbrıs uyuşmazlığına Güvenlik Konseyi kararları ile 1977-79 Doruk Antlaşmaları temelinde, adil ve kalıcı bir çözüm bulunmasına destek verdiği bilinmektedir. Bu çerçevede Rusya, Kıbrıslılar üzerine dıştan herhangi bir baskı kurulmasına ve herhangi bir çözüm dayatılmasına sürekli karşı çıkmıştır. Dolayısıyla Moskova, Kıbrıs ihtilafı maskesi altında yürütülen diplomatik çabaların nihai hedefinin Doğu Akdeniz’de Rus rahatsızlığı olduğunu düşünmektedir. Bahsi geçen endişe ve kaygıların artması, adanın kuzeyinde Türk-Rus ortaklığında askeri üslerin kurulmasına zemin hazırlayabilir.