Önümüzdeki hafta Roger Garaudy’nin vefatının 12. yılına gireceğiz. 1913 yılında ateist bir anne babanın çocuğu olarak Fransa’da dünyaya gelen Garaudy 13 Haziran 2012 tarihinde 99 yaşında dünyaya veda etti. Bir asrı bulan yaşamında 80’e yakın eser kaleme alan Garaudy ülkemizde de ilgiyle takip edilen bir yazar/mütefekkir haline geldi. Bugün itibarıyla 30’a yakın eseri Türkçeye çevrilen Garaudy konusunda akademik çalışmaların da arttığını görüyoruz.
Garaudy’nin durumu bize Malcolm X, Frantz Fanon, İsmet Özel ve Rene Quenon gibi isimlerin İslam’a girişini anımsatıyor. Fakat onun İslam’a girişi diğerlerinden daha çok ses getirmiştir. Çünkü hem Fransa’da hem de Avrupa’da Komünist düşüncenin ideologlarından sayılan Garaudy’nin İslam’a yönelişi büyük ilgi görmüştür.
Fransız Komünist partisinin en üst organı olan Parti Sekreterliği görevini de yapan Garaudy’nin İslam’la ilk tanışması Cezayir’deki sürgün yıllarında gerçekleşmiştir. Bunu hatıralarında ayrıntılarıyla anlatan Garaudy bu olay sebebiyle İslam’a dair hayranlığını uzun yıllar içinde bir tohum olarak taşımıştır. Henüz yirmi sekiz yaşında iken 1941’de Cezayir’de sürgün kampında subayın emrine karşı geldiği için kurşuna dizilmek üzereyken onu vurması beklenen askerler ona ateş etmemişlerdir. Düşünür daha sonra bu askerlerin Müslüman olduğunu ve inançları gereği, silahsız birine ateş etmeyi İslam ahlakına aykırı gördüklerini öğrenmiş ve “Allah’ın eğilip bükülmez bu kulları” sayesinde hayatta kaldığını, “İbrahimî boyun eğiş”in manasını bu vesileyle kavradığını ifade etmiştir.
Ömrünü insanlığın huzur, mutluluk ve barışı idealine adayan ve bu idealle dünyayı dolaşan düşünür, sonunda arayışına en uygun cevabı İslam’da bulmuş, 2 Temmuz 1982’de Cenevre’de Müslüman olmuştur. Bundan sonra umreye gitmiş ve Filistin halkını destekleyerek İsrail zulmüne karşı çıkması nedeniyle büyük yayınevleri ve Batılı basın yayın organları kendisinden yüz çevirmiş, İsrail ve Siyonizm’e dair kitapları nedeniyle yargılanmış, eserleri Avrupa’da yasaklanmıştır.
Garaudy’nin İslam’a dair yorumları pek çok bakımdan Mehmed Akif, Aliya İzzetbegoviç ve Geleneksel Akım diye bilinen Rene Guenon ve Frithjof Schuon’un fikirlerine yakındır. Daha üniversite yıllarından itibaren kendisine Don Kişot’u örnek alan Garaudy’nin yaşamı “uçurumların kıyısında dolaşmak” olarak özetlenebilir. Garaudy, hem fikir, hem de eylem insanıdır. Yaşam öyküsü de göstermektedir ki daima haksızlığın karşısında, ezilenlerin yanında olmuş, “adalet” başta olmak üzere manevi değerlere ağırlık vermiş, bütün insanlık için bu değerler istikametinde bir yaşam idealini savunmuştur.
Garaudy, İslam’ı kabul etmekle, idealine farklı bir boyut kazandırmıştır. Bu durum, sanki onun arayışının doğal bir sonucu gibidir. Allah’ın ve kâinatın birliği üzerinde duran, “din”i hayatın bütün alanlarında gören, insanlığın kurtuluşuna ilişkin gayret ve ümitleri olan düşünürün zihin yapısı, İslam’ın “tevhid” inancı, fıtrat temelli anlayışı ve ümmet bilinci ile örtüşmektedir. Yine kendini bütün insanlardan sorumlu tutan ve evrensel problemler için çözüm arayan düşünür, sahip olduğu mesuliyet duygusu ile İslam’ın insana yüklediği halifelik misyonunu hayranlıkla benimsemiştir.
Garaudy’ye göre imanın canlılığını yitirmesi, dünyaya yabancılaşma ve yeryüzünü dönüştürme gücünü kaybetmesi sonucunu da beraberinde getirmektedir. Garaudy, aradığı mükemmel düzeni gerçekleştirme imkânını en çok da İslam dininde bulmuştur. Ona göre, İslam’a neler borçlu olduğunu fark etmek, güzel bir gelecek için çabalayan herkesin mesuliyetidir. Garaudy, “din” olgusunu merkeze alarak hayatın bütün dinamikleriyle ilişkilendirmekte, hem insan hem de toplum açısından dini olmazsa olmaz bir unsur olarak görmektedir. Garaudy, fizikten ziyade metafiziğe, bedenden ziyade ruha, maddeden ziyade manaya öncelik veren bir düşünürdür. Garaudy’nin bütün dinlerde birlik ve bütünlük temasını öne çıkardığı dikkate alınacak olursa, onu İslam dininde en çok etkileyen ve ömrünün sonunda bu dini benimsemesine vesile olan en önemli etkenin tevhid inancı olduğu söylenebilir. Ona göre vahiy, bütün varlıkta, her birinin zaten O’na işaret etmekte olduğu Allah’ı görmeyi de öğretmektedir. Kur’an’ın ve İslam’ın evrenselliği, her toplum ve çağa uygunluğu, Müslümanlara ebedî yollar açan ana ilkeleri barındırmasında gizlidir. Garaudy’ye göre sosyal, siyasi, ekonomik ve ahlaki alanlarda peygamberi yönlendiren ilkeleri tespit etmek ve bu ilkeleri zamanımıza uyarlamak anlamında sünnet oldukça kıymetlidir. Ona göre İslam, kaderci ve pasif nitelikli değil, girişimci/eylemci karakterde bir dindir. İslam dünyasının çöküşünde ana etken, imanın sosyal boyutunu kaybetmesidir. Garaudy bu noktada Endülüs örneğini geniş bir şekilde ele alır. Ona göre Avrupa medeniyetinin çıkış noktası Endülüs’te aranmalıdır. Garaudy, Müslümanların ilk dönem İslam Toplumunu örnek alarak yeniden dirilmesi gerektiğini vurgular. Komünizmin içinden gelen bir felsefeci ve düşünür olması sebebiyle Garaudy’nin İslam’a dair yorumlarının daha ayrıntılı değerlendirilmesi gerekiyor. Her fikrine katılmasak da İslam’a dair samimi görüşleri geleceğe dair algımızda ufuk açıcı olabilir. Ruhu şad, mekânı cennet olsun.