Bin aydan hayırlı geceyi bağrında saklayan Ramazan’ın bize anlattığı o kadar çok şey var ki… Biraz dikkat kesilsek eminim herkes bu çağrıyı duyacaktır.

Ramazan her şeyden önce biraz yavaşlamamızı öğütler. Bu ayda vaktin şekil değiştirmesinin bir sebebi de bu olsa gerek. Yavaşlayın! Yavaşlayın ve kendinize dönüp bir bakın! Kimsin? Nereden geldin? Nereye gidiyorsun? Niçin yaşıyorsun? Kuvvetinin ve kudretinin sınırı ne? İşte Ramazan işiten kulaklara bunları fısıldar.

Bu kutlu ay âdeta sırlar hazinesidir. Her bir köşebaşında rahmet ve bağışlanma fırsatı bekliyor hepimizi. Kirlerimizden arınmak, yeniden doğmak ve ebedî âlemi hak etmek için yine yeniden imkânlar sunuluyor önümüze. Tıpkı Kutsi Hadiste geçtiği gibi; Allahu Teala yedi Arş’ın üzerinde bulunan kitabına şöyle yazmıştır: Rahmetim gazabımı geçti!

Ramazan tefekkür ayıdır. Olanca sessizliğin sebebi de budur. İnsanlar koca bir yılın hengâmesinden sıyrılıp biraz olsun sessizliğe sığınırlar. Kalp atışları yavaşlar, sindirim sistemimiz ve organlarımız istirahate çekilir, zihnimiz geçmiş ile geleceğin arasında derin bir muhasebe yapar.

Nedir ki insan? İnsan elinde hiçbir kudreti ve kuvveti olmayan, Allah’ın bağışladığı canı belirlenmiş süre içerisinde değerlendirmek üzere çırpınan bir kiracıdır. Bu kısa sürede yapıp ettikleriyle ebedî âlemdeki yerini belirleyecek olan bir kuldur. Bunu kabul etmesi veya etmemesi bumerang gibi kendine dönecek olan bir mahlûktur.

Hiçbir şey insanın elinde değildir. Alıp verdiğimiz nefes de tayin edilmiş güne kadar atan kalp de damarlarımızda dönüp duran kan da bize herhangi bir şey danışma gereği duymaz. Zengin de olsan, koltuk sahibi de olsan, şöhretli biri de olsan, yeri doldurulamaz biri de olsan bu böyledir. Zamanın da canın da cananın da ahfadın da malın da asıl sahibi bellidir. İnsan bunu ne kadar çabuk anlarsa ebedî mutluluğa o kadar yaklaşır.

Rabbimiz şöyle buyuruyor: Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. (Bakara Sûresi 183) Demek ki bizden öncekilere de farz kılınan oruç ibadetinde derin hikmetler saklı. Bedenin olduğu kadar ruhların selameti de oruç ibadetinden geçiyor. Mesele sadece aç kalmak değil. Açların hâlinden anlamak ve paylaşmak. “Ancak verdiğiniz sizindir.” çağrısının sırrına ermek.

“(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.” (Bakara Sûresi 185)

Rabbimizin merhameti, nezaketi, keremi ve inayeti o kadar sonsuz ki aklı başında bir insanın Kuran’daki bu ayetleri okuduğunda bir anne şefkati hissetmemesi mümkün değildir. Ömer İbnü’l-Hattâb (ra) şöyle dedi: “(Bir keresinde) Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme (ayrı düştüğü) çocuğuna duyduğu özlemden dolayı rastladığı her çocuğu kucaklayan, göğsüne bastırıp emziren bir kadının da aralarında bulunduğu bir esir grubunu getirdiler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem çevresindekilere (o kadını işaret ederek); “Bu kadının çocuğunu ateşe atacağına ihtimal verir misiniz?” diye sordu. “Asla, atmaz!” dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “İşte Allahu Teala, kullarına, bu kadının yavrusuna olan şefkatinden daha merhametlidir.” buyurdu. (Buhârî, Edeb 18; Müslim,Tevbe 22. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 1; İbni Mâce, Zühd 35)

Hülasa; ibadetle yıkanan ruhların ve günahlarının affı ümidiyle şenlenen gönüllerin huzur ve sevinci ile Müslümanlar bu ayda içten içe coşar, âlemin üzerine bir sekînet havası yayılır. Çünkü kulluğunun bilincinde olan bir Mümin yaptığı bu ibadetin yalnızca Allah için olduğunu bilir. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyuruyor: Aziz ve celîl olan Allah, "İnsanın oruç dışında her ameli kendisi içindir. Oruç benim içindir, mükâfatını da ben vereceğim." buyurmuştur. Oruç kalkandır. Biriniz oruç tuttuğu gün kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şayet biri kendisine söver ya da çatarsa ‘Ben oruçluyum!’ desin. Muhammed’in canı kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir. Oruçlunun rahatlayacağı iki sevinç anı vardır: Birisi, iftar ettiği zaman; diğeri de orucunun sevabıyla Rabb’ine kavuştuğu andır. (Buhârî, Savm 9; Müslim, Sıyâm 163)

Ramazan’ın çağrısı açık seçik önümüzde duruyor. Geçen zaman bir daha gelmeyecek. Bize düşen bu kutlu vakitleri ibadet ile dua ile yakarış ile yardımlaşma ile bereketlendirmektir. Hele ki Gazze için… Hele ki zulme uğrayan Doğu Türkistan için… Hele ki el açıp bizden yardım bekleyen nice mazlum için…