Türkiye 90 gün sonra yerel seçimler için sandık başına gidecek. Yani Türkiye seçim sathı mailine girdi.

Her seçim döneminde olduğu gibi seçimlerin sonuçlarını etkilemeye yönelik içeriden ve dışarıdan tezgâhlanan provokasyonların devreye sokulmasına artık milletçe alıştık. Yani Türk toplumu bu konu karşısında artık şerbetli sayılır.

Son günlerde yaşanan iki hadise de provokasyon dönemine girdiğimizi çok açık bir şekilde gösterdi.

14 Mayıs cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlarını hatırlayacak olursak en fazla dikkati çeken husus, dünya üzerindeki genel trende uyumlu olarak milliyetçiliğin yükselişe geçmiş olmasıydı.

Bundan dolayı son üç-dört seçimdir milliyetçi seçmenin hassasiyetlerini kaşıyacak hususlardaki dezenformasyon, mezenformasyon ve provokasyon girişimlerinin arttığına şahit olduk.

Suudi Arabistan’da yaşanan son hadise ve İstanbul’da yapılan Filistin mitingi sonrasında bir vatandaşa yapılan saldırıların da böyle bir kontekstte cereyan ettiğini söyleyebiliriz.

Yerel seçimlerde belediyelerin performanslarının konuşulmasını istemeyen bazı çevrelerin ısrarla mülteciler, göçmenler ve Arap düşmanlığı üzerinden bir tartışma başlatmak istedikleri çok aşikâr.

Bu noktada Türkiye’de son yıllarda ön plana çıkan ırkçı bir parti ve liderinin ısrarlı provokasyonlarının maalesef etkili olduğunu görüyoruz.

Ayak takımının ayranını kabartacak ajitasyonlarla nefret tohumları eken bu parti, en büyük kötülüğü sözde savunduğu Türk milliyetçiliği ve Türk gençliğine yapıyor.

Son olayda İstanbul’un prestijli üniversitelerinden birinde mühendislik eğitimi alan bir gencin, bu çevrelerin dolduruşuna gelip babası yaşındaki bir insanı sokak ortasında darbetmesi hepimizi düşündürmelidir.

Zira bu genç, bu davranışıyla Türk milletine hizmet ettiğini zannetmektedir. Hâlbuki kendisine düşen görev, bir mühendis olarak üniversite eğitimini tam manasıyla tamamlayıp bu ülkenin bağımsızlık mücadelesine omuz vermek olmalıydı.

Bu gencin yaşıtları bugün Türk savunma sanayisinde âdeta destanlar yazmaktadır.

Ama Türk gençliğinin bu enerjisini boşa harcamak isteyen ve bizi birbirimize kırdırmak isteyen iç ve dış mihraklar, bu gençler içerisine maalesef nefret tohumları ekmektedir.

Önümüzdeki dönemde bu nefretle mücadele konusu hepimizi meşgul edecektir. Bundan dolayı bu konunun artık ciddiyetle ele alınıp gerekli önlemlerin alınmasının vakti gelmiştir.

Geldiğimiz noktada, söz konusu iki provokasyonun hemen arkasından 2 Ocak Salı günü Millî İstihbarat Teşkilatı’nın Mossad için çalışan 33 casusu derdest etmiş olması ise pek manidardır.