PKK’nın Karadeniz’deki yapılanmasında, 90’larda aktivite kapasitelerini arttıran DHKP/C, TKP/ML ve TİKKO gibi illegal Marksist-Leninist örgütleri sömürdüğü, taşeron olarak kullandığı bilinen bir gerçektir.
PKK, bölgede, milli reflekslerde çatlaklar oluşturacak milisler peyda etmek istiyordu. Bu doğrultuda sol ideoloji ile olan göbek bağlarını stratejik biçimde kullandılar. Devrim kılıflı faşizan ideallerini bölge çapında yayabilmek için tek çareleri buydu. Ayrıca, başta Tunceli olmak üzere belli şehirler kanalıyla toplumdaki Sünni/Alevi geriliminden de faydalanıyorlardı. Terör sempatizanı mevsimlik işçilerin Doğu bölgelerinden Karadeniz’e gelip gitmesi de, bölgedeki hain yapılanmanın sirkülasyon sürecinde önemli bir etkendi.
Amaç Karadeniz bölgesinde umumi ölçüde yaygın devletçi ideolojiyi zihinsel temelde sakatlamaktı. Zira bu bölgedeki olası sıcak temaslarda istedikleri etkiyi alamayacaklarını biliyorlardı. Uzun bir süre, ‘’bölge coğrafyasını keşif’’ çatısı altında ideolojik yayılmacılık planı güttüler. Hadlerini biliyorlar fakat ufak çaplı eylemlerle bölgedeki panik psikolojisini diri tutmaya çalışıyorlardı.
Bölgede sivil biçimde cirit atan terör örgütü üyeleri, ekseriyetle sol kesim tarafından “mahalleden’’ görülüyordu. Mesela 1997 Haziran’ında Ordu Valiliği, Mesudiye sakinlerine tedbir amaçlı onlarca Kalaşnikof dağıtmışsa da, yöre halkının çoğu silahlanmayı reddetmişti. Zira Mesudiye, Fatsa, Aybastı, Niksar gibi yörelerde sol örgütlere verilen destek azımsanmayacak nicelikteydi. Zaten PKK’nın öncelikli açılım hedefi bu yörelerdi.
Aynı yıl, güvenlik güçlerinin terörist zannıyla ateş açtığı Ordu kırsalında çobanlık yapan 2 çocuğun vefat etmesi, yöre halkı ve güvenlik birimleri arasında da kriz doğurmuştu. Güven sorunu vardı. Nitekim özel timler geri çekilmiş, bölge jandarma ve polise teslim edilmişti. PKK’nın işine gelen de buydu. Bu işte de şimdiki gibi bir SOL-FETÖ ortaklığı var mıydı? Bilemiyorum. İhtimal dahilinde…
Örnekler çoğalabilir.
***
Ahvâl bugün de çok farklı değil. Bugün hâlen, dünyayı kendi çizdikleri sınırlara hapsetmek isteyen cehennem yolcuları, çeşitli isimlerle terörizm tarlaları ekiyor. O tarlaların mahsulleri masum, şerefli, haysiyetli, vatanperver çocukları katlediyor. Ve hala solcu olduğu için kendini herkesten üstün, zeki ve ahlâklı sanan hümanist bozuntusu yerli tipler; bu iğrenç katliamları, vatanın ve milletin hakikat birliğine kast etmiş bu adi planları görmezden geliyor. Duyar numaraları çekseler de katile katil, haine hain diyemiyorlar. Mahalle kültürü ne de olsa… Birbirlerini kolluyorlar.
Her cinsten numuneleri var:
Teorileri çökmüş ilgi budalası 200 yaşında bir cenabetin (K. Marx) arkasından koşan, dört köşe fikirli aydın çakmaları… Halk diye bu ukalaları baz alan, terörizmin kravatlı ameleliğine soyunmuş politikacılar… Sözde barış arzulayan kan emicilere özgürlük isteyen sanatçı müsveddeleri… İdrak mekanizmalarıyla oynandığı için robotlaşmış avam profilleri…
Mezkûr ideolojiye tepeden tırnağa düşmanı olmama rağmen niyetim sol tandanslı kitleyi yaftalamak değil. Çünkü aralarında ne kadar hain varsa bir o kadar da cahil var. (Eski dilde cahil lafzı; dinini, mukaddesatını bilmeyenler için kullanılırdı.) Yalnızca bir vakıadan bahsettim. Türk solunun, yerleşik terör belasında bilinçli bir şekilde üstlendiği rolden…