Lehü’l-hamd

II.Abdülhamit Han’ın hakikatini anlatan bir diziyi, TRT ekranlarında izlemeyi nasip ettiği için…

Sevda kuşun kanadında dizisinin başarılı karakter oyuncusu ve gazetemiz yazarlarından Bahadır Yenişehirlioğlu’nu Tahsin Paşa rolünde izlemek de ayrı bir zevk, doğrusu!  Malumunuz Tahsin Paşa, Abdülhamit Han’ın mabeyn başkatipliğini yapmış sadakati ile nam bir Osmanlı veziriydi. Sultanın hallinden sonra maruz kaldığı aşağılanmalara ancak bir yıl tahammül edebilmiş, 1910’da Rahmet-i Rahman’a kavuşmuştu. Tahsin Paşa’nın yıldız hatıraları bugün matbu bir eser halinde elimizde bulunmakta olup bir döneme ışık tutmaktadır.

Daha ilk bölümde, Gök sultan döneminin muhteris karakterlerinden Theodor Herzl’i görmek, dizinin seyriyle ilgili bir fikir veriyor. Herzl, büyük İsrail krallığının hayaliyle yanıp tutuşan Siyonizm’in efsanevi üstadı. Tam bir Yahudi sabrıyla Adonay’a adadığını sandığı ömrünü, başarıyla (!) tamamlayan radikal bir terörist. Öldükten hemen sonra aslında şeytana hizmet ettiğinin farkına vardı!

Yine ilk bölümden anlaşılan o ki en yakınındaki oğlu dahi Abdülhamit’i anlayamamış. Hatta ihanetler, en yakındakilerden sökün ediyor. Kadraja tesadüfen sık mı girdi yoksa ben mi algıda seçicilik yaptım bilemedim ama “Ya Hazreti Nuh” hattı sanki boşuna serpiştirilmemişti sahnelere. Oğlunun bile Abdülhamit’i anlayamadığını düşününce, Mehmet Akif, Elmalılı Hamdi, İskilipli Atıf gibi devrin önde gelen mümin münevverlerinin anlamamalarına çok şaşmamak gerek!

Cennet Mekan Abdülhamit Han, İstanbul – Hicaz arasını demiryolu ağlarıyla döşemek için adeta savaş veriyor. Dizide projenin gayelerinden biri, Bosna’dan itibaren Mekke’ye gidecek hacıların ibadetini kolaylaştırmak şeklinde anlatılıyor. Demiryoluna İngilizlerin türlü desiselerle engel olmak istemesinin temel nedeni ise doğudan batıya Osmanlı tebaasının uhuvvet bağlarının demir ağlarla örülecek olması. Demiryolu deyip geçmeyin… Bu ulaşım projesinin İslam dünyası için psikolojik olduğu kadar stratejik, askeri, ekonomik, siyasi ve hatta hayati amilleri vardı. Aslında demiryolları projesi, Osmanlının ayakta kalma mücadelesi verdiği bir dönemde çok ciddi atılımlar ve devrimler yapan Sultan Abdülaziz’in (Hak şehadetini kabul eyleye!) hayaliydi. Meşhur rivayettir, Sirkeci garının inşası sırasında güzergah belirlenirken hattın Topkapı sarayı arazisinden geçmesi meselesi tartışma mevzu olmuş, Sultan Abdülaziz, “tek yapılsın da isterse sırtımdan geçsin” diyerek duruma el koymuştur.

Abdülhamid’in evhamlı kişiliğini reddeden tarihçi neredeyse yoktur. Jurnaller mi evhama neden oluyor, evhamlar mı jurnalleri doğuruyordu emin değiliz. Ancak emin olduğumuz bir şey var ki kimilerinin evham dediği o şüpheciliği ve doğurduğu tedbirlilik söz konusu olmasaydı, İngilizler ve Ruslar gibi dünyanın tüm sırtlanlarının parçalamak için fırsat kolladığı bir vetirede, imparatorluğun ömrünü 33 yıl  daha uzatmak belki de mümkün olmayacaktı. Acımtırak bir melodi gibi terennüm ederiz şimdilerde, payitahtın aslında Abdülhamid ile beraber düştüğünü. Son gerçek halifenin, belki de O olduğunu… Zira kısa bir süre sonra yeni cumhuriyet, kallavi sarığı hilafet ile birlikte çıkarıp yerine İngiliz melonunu takacaktır.

Hamiyetperver ve vatan aşığı bir sultana önce müstebit (diktatör) sonra da kızıl sultan diyerek yıllarca iftira attık. Şimdi ise bina ettiğimiz okullara, camilere, bilumum sadaka-i cariyelere onun adını vererek bir asrı bulan sadakatsizliğimize kefaret kılmaya çalışıyoruz. Allah affeyleye…

Baki selam…