Çocuk deyince aklımıza ilk gelen oyundur. Hz. Ali (ra) “Çocuklarınızla yedi yaşına kadar oynayınız.” buyurmakta…

Oyunun çocuğun sosyalleşmesinde ve gelişiminde büyük rol oynar. Oynayan çocuk daha mutlu olur. Oyun hayatın içinden olduğu için hayat dersleri verir. Hayatın kendisi olur bir anda. Bu oyun çağı aslında bulunmaz bir fırsatın kapısı açar insana.

Çocuklarımızı daha küçük yaştan itibaren kesin kurallarla düzenlenmiş bir oyun ortamına tabi kılmalıyız. Eğer oynattığınız oyunlar kuralsız olursa, kuralsız bir toplumun tohumları atılmış olur. Kuralsız büyüyen bir çocuk ilerde yetişkin birey olacağından yetiştiğinde de kural tanımaz kuralsız bir toplumun ihşaâsında başrol oynar. Böylece çocuklarımız ailesine, devlet ve milletine sadık birey olmaktan uzaklaşır.

Hâlbuki kesin kurallara düzenlenmiş oyunları oynamaları, eğitimin doğru yerden başladığının kanıtıdır. Oyunu kurallarına göre oynama, kurallara uyma eksenli almış eğitim sayesinde de yasalara bağlığı daha küçük yaştan itibaren içlerine sindirmiş olur. Kurallara uymanın düzensizliği ortadan kaldırdığını, bir ahengin olduğunu, kurların olduğu yerde saygı ve hoş görünün de olduğunu bizzat yaşayarak öğrenir.

Böylece oyunların etkisiyle, kurallara bağlı bir toplumun temelleri atılarak, kurallara uyma içselleştirilir. Bu eğitimi musiki ve sanatsal etkinlikler, estetik eğitimi takip etmelidir. Bu eğitimler sayesinde unutulan ve toplum tarafından önemsiz diye görülen adet ve törelerin tekrar gün yüzüne çıkması sağlanmış olur. Edep ve adap oturur.

Bu kurallar nelerdir diye bir soru aklımıza gelebilir?

Örneğin yaşlılara yer yerme, büyüklerin yanında edeple oturma, onların meclisinde susma, söz hakkı vermeden söze dahil olmama, ilim sahibine saygı ve hürmet, kitaba, kaleme saygı, empati kurabilme. Anne ve babaya saygı ilkelerini ne tür giysilerin giyileceğini, nasıl ayakkabı giyileceğine kadar birçok sosyal nizamı sağlayan kurallar tekrar gün yüzüne çıkar.

Eğer siz bu kuralları zamanında bireye kazandırıp, içselleştiremezseniz, bunları yasalarla dizayn etmeye çalışmak, saflık olur. Yazılı sözlü kuralları belirlemek ve benimsetmek imkânsızlaşır. Dayanıksız kurallar halini alır ve işlevini yitirir. Böyle olunca da sürekli kural ve nizamname yayınlamak zorunda kalırsınız.

Bu tür yasaları çıkarmak gereksizdir. Bu yasalar bir töre olarak bireyin dimağına kesin kuralları belirlenmiş oyunları oynatarak vermek mümkündür. Akis halde ömür boyu yasa çıkarır dururuz. Mutluluğu çıkardığımız yasalarda aramaya başlarız.

Bizim bu halimiz hasta olupta, hastalığa kızanların durumuna benzer. Hasta eden faktörler ortadan kaldırmayı akıllarına bile getirmeyen hastaların durumları gibidir.

Oyun bir medeniyet kurmanın ilk harcıdır. Nasıl bir medeniyet inşa edeceğinize vereceğin kararın uygulama safhasına geçirileceği ortamdır. Aslın oyunları kurgularken, devletiniz şeklini de medeniyetinizi ayakta tutacak insanların nasıl olmasına karar verdiğiniz saha çalışmasıdır.

Günümüz eğitim politikalarında ve eğitim sistemimizde beden eğitimi dersi ve sanatsal etkinlik derslerinin ağırlığı nedir? Bu dersler de öğrenciler ne iş yapar? Sözüm ona akıllı geçinen eğitimciler! Beden eğitimi, resim ve müzik gibi derslerde (bunların içeriği tartışılır) ne yaparlar. Hiçbir şey!

Bu dersler dolgu malzemesi dersleridir. Matematik öğretmek için matematik, Türkçe öğretmek için Türkçe derslerinin yapıldığı derslerin saklanan adlarıdır. Matematik ve Türkçenin öğretilmesi de, fen bilimlerinin öğretilmesi de, bu sosyal derslerin kurallara uygun olarak işlenmesinden geçer.

Medeniyet iddianız varsa kesin kurallarla belirlenmiş oyunlardan vazgeçemezsiniz.