Toplum olarak İnkılaplarımızı mekteplerde başlatmak zorundayız. Kendimize öz, bu coğrafyanın iklimini yansıtan milli ve manevi mektepler haline getirmek zorundayız. Mimarisiyle, dokusuyla örf ve adetiyle…
Son üç asırdır kültür ve eğitim sahasında meydana gelen dejenereler ve körü körüne taklitçiliğin sonunda ufkumuzu ve ideallerimizi kaybettik.
Bu amasız girdaptan çıkış reçetesi körü körüne garbı taklit diye sunulurken, aslında iyileşmek için gittiğimiz doktor bizi daha hasta ediyor. Garbın reçetesindeki ilaçlar bizim bünyeye uymadığından verilen her ilaç bünyemizde alerjik hastalıklara neden oluyor. Bağışıklık sistemimiz zarar görüyor.
Bağışıklık sistemimizin zayıflaması ile her türlü tehdide açık hale geliyoruz. Bünyemizin zayıflığı en ufak salgınlarda hasta olmamızı sağlıyor. Her hastalandığımızda gittiğimiz doktor bizi biraz daha hasta ediyor. Böylece dirençsiz ve iradesiz bir hal alıyoruz.
Ülkemizde yabancı mekteplerin açılması doku erozyonumuzu daha da arttırdı. Yaydığı mikrop salgını zayıf bünyemizde hemen yer buldu. Yabancı mekteplerin yaydığı bu kendi kültürüne yabancılaşma ve değersiz görme mikrobu cansız ve dirençsiz bünyeleri hemen ele geçirdi. Mezuniyet törenleri ve balolarıyla gençlerimize giydirdiğimiz Frenk elbiseleri, ruhsuz bir neslin ilk ayak sesleri oldu. Frenk elbiseleri ile sahneye diplomaya almaya çıkan nesillerimiz, cansız ve ruhsuz olarak bu toprağa yabancılaşmasını dakikalarca hep beraber alkışladık. Hep beraber bu yabancılaşmaya uzaktan uzağa baktık…
Yabancı okulların yaymış olduğu virüsün akis etkisi kendi öz okullarımıza da sıçradı. Bundan imam hatip okulları da nasibini aldı. Virüs o kadar hızlı yayıldı ki, bize ait olan ne varsa yerle yeksan etti.
Bu yok ediş, bize ait değerleri ve ilimleri hor görüp küçümsedi. Aşağılık kompleksi ile anlamadan dinlemeden elinin tersi ile itip geçti. İlim ve ilim adamı toplumda karşılığı olmayan bir metaya dönüştü. Hazırcılık tuzağına yakalanarak, konforizme yakalandık. Kopyala yapıştır ile sayfalarca dipnotlarla dolu ödevlerle payeler aldık, diplomalara sahip olduk. Böylece meydanları yeni tip bilim adamları ve diplomalı insanlar doldurdu. Diplomanın her şey olmadığını geç fark ettik.
Bilimler araç olmaktan çıkıp amaç haline gelince yeni putlar edindik(!) Maarif alnındaki bu sığ taklitçiliğimiz dışı bizden görünen ama iç dünyası başka ulusların benliğinde ve idealinde yok olmuş nesillerin meydana gelmesinde başat rol oynadı. Bizlerde bir tiyatro seyreder gibi olup bitene seyirci kaldık.
Yabancı dille eğitim hastalığı tüm bünyemizi sardı. Ana dilini dahi öğrenmeden, ana dilinin inceliklerine vakıf olmadan, genç beyinlerimiz yabancı dilin ve yabancı kültürün kollarında kendilerini bulmaya başladı.
Yabancı dille eğitim öğretim yaban kurumlar milli mektepler gibi kıymet görmeye başladı. Bilinçaltımızda ideal mektepler denilince bu okullar aklımıza gelmeye başlayınca bu coğrafyanın parlak zekâlı çocukları bu okulları doldurdu. Biz yetiştirdik ama nimetlerini bizler hiç göremedik.
Tüm mekteplerimizi fen ve teknoloji mektepleri haline getirmekle fen ve teknik yarışını kazanacağımızı, gelişeceğimiz yalanına inanarak tek kanatla uçmaya çalıştık yıllarca.
Anadolu coğrafyamız günden güne kan kaybediyor. Bu toprakların bu coğrafyanın üretken insanlara ihtiyacı var. Tam donanımlı teknik okullara ihtiyaç var. Bu teknik okullarda idealist öğretmenlere ihtiyaç var. Zeki öğrencileri alınıp üretim yaptıracak atölyelere ihtiyaç var. Bu okulların ilim ve fenle yoğrulurken manevi değerlerimizle desteklenmeye ihtiyaçları var.
Üretimi tabana yay/a/mazsak, üretken ve girişimci bir nesil oluşturamazsak gerçek ilim ve fene de ulaşma şansımız olmayacak.