Risale-i Nur Külliyatı’nın “zengin” ve “derin” metinlerinden biri olan Ramazan Risalesi’ne yapılan yolculuk, Ramazan ayının “manevi atmosferinde” “nefsin terbiyesi” üzerine yoğunlaşırken orucun “ruhsal” ve “ahlaki değer”lerimizi nasıl şekillendirdiğine dair önemli dersler sunuyor. Bediüzzaman Said Nursi’nin eserindeki bu “Dokuzuncu Nükte”de, orucun, insanın içinde barındırdığı “firavunluğun” yıkılmasına vesile olduğu ve “Allah’ın varlığı” karşısında “nefsin acziyetini kabul etmesi”nin önemine vurgu yapılıyor.
RİSALE-İ NUR’UN IŞIĞINDA RAMAZAN
Hamdolsun, dün itibarıyla arkadaşlarımızla birlikte Risale-i Nur Külliyatı’nın 29. Mektubu olan Ramazan Risalesi’ni bitirdik. “Derin”, “kapsamlı” ve “ders mantığı”na uygun bir şekilde Ramazan Risalesi’ni irdeleyip tahlil ve analiz ettik.
NEFİS ÜZERİNE DERİN BİR BAKIŞ
Dün ele aldığımız Dokuzuncu Nükte’de, Üstad Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin, Ramazan ayında tutulan orucun, nefsin firavunluğuna “darbe” vurduğunu, nefsin bir “rububiyet” iddiasında bulunduğunu, “açlıkla” nefse “Rab olmadı”ğının hatırlatıldığı, aksine nefsin açlık vasıtasıyla “aciz”, “fakir” ve “kusurlu” olduğunun anladığını ifade etti.
İNSANIN KENDİNE BAKIŞI VE ALLAH’IN VARLIĞI
Gerçekten de insan, kendisine baktığında bütün “iyilikleri kendinden” bilirken, “kötülükler”i ise, ya “sebeplere”, “tabiata” ya da “Allah’a” atfeder, dahası “kaderi” de suçlar. Oysaki iyiliğin meydana gelmesi için, insanın da “sıfat-ı seb’a” diye tabir edilen “yedi sıfatın” yanı sıra, “vâcibü’l-vücûd”, “vâhid ü ehad”, “zamandan münezzeh”, “mekândan mücerret” olması gerekir. İnsanda bu özellikler bulunmadığına göre, üzerinde görülen “kemalat”, insanın kendisine ait değil, belki “Cenâb-ı Hakk”a aittir. Tıpkı nehrin üzerinde hareket eden kabarcığın üzerinde görünen Güneşciğin o kabarcığa ait olmaması gibi, insan üzerinde görünen mehasin ve kemalat da insana ait değildir.
NEFSİN RUBUBİYET DAVASININ YIKILMASI
Hakikaten, insan, maddi açıdan aciz, fakir ve kusurlu olması hasebiyle “yoktur”. Çünkü bu sıfatlar ademidir. İnsan üzerinde görülen “varlık alametleri” ise, “esmâ-i ilâhiye”, “sıfat-ı subûtiye” ve özellikle “vücûb-ı vücûd”, “vâhid ü ehad”, “zamandan münezzeh” ve “maddeden mücerred” bir Allah’a aittir. Nefis, Allah’a ait olan bu sıfatları, bu kemalatı, bu güzellikleri kendisinden bilir ve dolayısıyla öyle inanır ve haşa; Rab olduğunu iddia eder!
ALLAH’IN SORUSU VE NEFSİN TERBİYESİ
Cenab-ı Hak, Ramazan-ı Şerif’te orucu “farz kılarak”, nefsin varsaydığı “mevhum rububiyeti”ni kırar. Zira nefis, ancak açlıkla terbiye edilir. Hatta Hadis-i Şerif’te belirtildiği üzere, Allah nefse, “Sen kimsin, ben kimim?” diye sormuştur. Nefis, “Ben benim, sen sensin.” demiştir. Bunun üzerine Allah, nefse her türlü cezayı vermiştir. Nefis yine, “Ben benim, sen sensin.” demiştir. Daha sonra Allah, nefse açlık vermiştir. Açlıkla karşılaşınca nefis, “Sen Rahim bir Rabsin, ben ise senin aciz bir kulunum.” demekle hakiki mahiyetini anlamıştır.
ÜSTAD BEDİÜZZAMAN’IN İ’TİZAR NOTU
Ayrıca, Üstad Bediüzzaman, Dokuzuncu Nükte’den sonra, “i’tizar” başlığı altında bir “özür”den bahsetmiştir. Bu özrün muhteviyatı, Ramazan Risalesi’nin kırk dakikada yazıldığı, kendisinin ve katiplerinin hasta olduğu için bu risalede keşmekeş ve karışıklıklar olabileceği ve bu durumu bilen ihvanlarının hoş karşılamaları gerektiği şeklindedir.
SON SÖZLER
Maşallah, barekallah. Kırk dakikada, dokuz nüktede, beş esas olan; Ramazan-ı Şerif’teki orucun “Allah’ın rububiyeti”ne, “içtimai hayat”a, “şahsi hayat”a, “nefsin terbiyesi”ne bakışını ve “Allah’ın nimetleri”ne nasıl baktığımızı geniş ve kapsamlı bir şekilde inceledik. Allah, Kur’an dellalı olan Bediüzzaman Said Nursi’den ebediyen razı olsun.
Selam ve dua ile…
Fiemanillah...