Haftaya okullar tatil inşallah. Milyonlarca genç için biraz dinlenme fırsatı doğacak. İki hafta aradan sonra maraton yeniden başlayacak ve eğitim start alacak inşallah.
Ülkemizde yıllar içinde eğitim anlayışı oldukça değişti. Hatta eğitim diye bir şeyin kalmadığını, daha çok öğretime endekslendiğimizi söylesek, yalan olmaz hani.
Batılılaşma çabası içine düşen güzel ülkemde, son on beş yıl içinde teknik ve bilimsel olarak Avrupalılar gibi olmak isterken, okullarımızda eğitimi büyük oranda ihmal ettik maalesef. Geleneksel eğitim-öğretim anlayışımızda, eğitim ile öğretimi birbirinden ayırmazken, Batılılaşmak adına eğitim ile öğretimi birbirinden kopardık ve hatta daha da ileri giderek, öğretimi öncelerken, eğitimi iptal ettik. Her şeyi öğretime, yani bilime, teknolojiye indirdik. Bugün, evet, Türkiye, geçmişe göre teknikte çok ilerde. Övünç duyacağımız güzel işler yapılıyor teknolojik olarak. Kendi helikopterimiz, İHA’larımız, gemilerimiz, uydularımız, köprülerimiz, yollarımız… Saymakla bitmez.
Ya gençlerin ahlaki dejenerasyonu… Ona ne demeli? Ya, gelecekle ilgili ümidi, heyecanı, davası olmayan gençlik… Ya, parayı önceleyen, hak etmediği makamı elde etmek için her yola başvurulacağına inanan gençlik… Bunları düşününce de, Türkiye’yi iyi bir geleceğin beklemediği o kadar aşikar ki…
Felaket tellallığı yapmak istemiyorum. Lakin görünen köy de kılavuz istemiyor ne yazık ki… Şimdilerde, dersi zayıf olan öğrenciler not dilenmek için sürekli olarak öğretmenlerinin kapısını aşındırmakta. Yalanı o kadar rahat söylüyorlar ki, inanamazsınız; öğretmenin teşekkür alacağım, dersimi bir not yükseltir misin?
Velilerini de öyle bir inandırıyorlar ki, kimi veliler öğrencilerden daha rahat; öğretmenim, ne olur birkaç not versen de, bizim oğlan üzülmese. Not isterken, elinden tespih de eksik olmuyor delikanlının.
İstediği notun, aslında hak etmediği not olduğunu bilmiyor. Kopya çekmeyi, yalan söylemeyi, normal görüyor. Kız arkadaşına sarkıntılık yapmanın ahlaki bir bozukluk olduğunun farkında değil. Öğretmenine yapmış olduğu hareketin, saygısızlık olduğunu kabul etmiyor. Daha pek çok şey sayabiliriz bu manada. Belki de bu, eğitim sorunları içinde en hafifi.
Müfredatlar sürekli değişiyor. Öğretim anlayışları güya ha bire yenileniyor. Aynı hükümet döneminde İsmet Yılmaz dördüncü Milli Eğitim Bakanı. Lakin görünen o ki, eğitim anlayışları pek değişmiyor, köklü çözümler üretilmiyor. Taşraya inilmeyen, sadece bürokratların görüşleriyle yürüyen eğitim de, ancak bu kadar olur herhalde.
Eğitim sorununu sadece öğrenci endeksli düşünürseniz, bu da yanlış. Öğretmenlerin de acilen çözülmesi gereken, bekleyen pek çok sorunu var. Bunu da görmezden gelemezsiniz.
Tekniği, bilimi, sanatı ne kadar geliştirirseniz geliştirin, içine ahlaki gelişmeyi koymadığınız sürece, aldığınız yol boştur. İdeal sahibi gençlik de ancak, ahlaklı gençlerle oluşur. O yüzden öğretimi, eğitimden ayıramazsınız.
Okullarda asayişsizlik, öğretmene karşı saygısızlık, arkadaşına karşı vefasızlık her geçen gün artarken, eğer bugün, bu soruna bir çözüm bulamazsanız, yarın çok geç kalabilirsiniz…