Bir müdür odasında günde yarım saatten fazla oturuyorsa gitsin evinde otursun. Bu söz günlerdin eğitim kamuoyunun dikkatini celbetmiş durumda. Bir müdür günde ne kadar odasında oturmalı, bunun bir sınırı var mıdır? Efendim, son günlerde özellikle eğitim ve memur sitelerinde bir ateşin kıvılcımları iyiden iyiye hissedilmeye başlandı. Son on yılın en tartışmalı konusu müdürler tartışmanın başrolünde.
Bilinçli olarak konu bir noktaya çekilmek istenmektedir. Okul müdürlerinden bahsediyoruz; bilmeyene, konunun yabancısına izahatta bulunmakta fayda var. Yoksa kamu kurumlarının etkili ve yetkili müdürlerinden bahsedilmemektedir. Okul müdürleri, her dört yılda bir mülakat ekibinin önüne çıkartılan, hesaba çekilen, tecrübesi üç soru ile test edilen, pinpon topunun ağırlığı ile genel kültürü ölçülen müdürlerden bahsediyoruz.
Ölçülebilir liyakat sistemine ihtiyaç var
Devlet aklının ve millet menfaatinin öncelendiği bir anlayışa çok derinden ihtiyaç duyulmaktadır. Eğitimin en büyük problemi her bakan döneminde yeni ve farklı yöntemlerin deneniyor olmasıdır. 2007 yılında bir kere açılan kariyer basamakları sınavının bir daha açılmamış olması eğitim çalışanlarını kızmaya ve küsmeye sevk etmişken eğitim liderleriyle ilgili sitemi kökten değiştirecek bir uygulama bir on yılın daha heba edilmesine sebebiyet verecektir.
Gerçekten somut ölçme kıstasları olan ve kaliteyi amaçlayan bir liyakat sistemine geçilmelidir. Sağlıkta, emniyette, adalette ve diğer kamu çalışanları arasında her dönemde tartışmanın ortasında olan bir çalışan grubu var mıdır? Eğitim çalışanları bu tartışmaların merkezinde olmaktan mutlu olmuyorlar, bu böyle bilinmeli ve daha hassas davranılmalıdır.
Adama göre makam değil, makama göre adam anlayışı hakim olmalı
Bir kere tartışma başladı ya artık bu sürecin nereye varacağı hiç de belli değil. Bu tartışmanın sadece okul müdürleri üzerinden değil de üniversitelerdeki, diğer bakanlıklardaki velhasıl kamudaki tüm müdürler üzerinden yapılmasının bir izahı olabilir. Fakat temcit pilavı gibi her tartışmanın eğitim liderleri üzerinden yapılması, okul idarecilerinin sürekli tartışmalarla tedirgin edilmesi, kurumsal hafızanın her dört yılda bir silinmesi uzun vadede eğitime ve eğitimciye zarar verecektir. Türkiye’de kamu bürokrasisinin daha kolay denetlenebilir olması, kişilere göre makam değil, işe göre adam anlayışının uygulamaya geçmesi herkesi mutlu eder.
Meslek körlüğünün dip noktasını gören, yeniliklere ve bilimsel gelişmelere alıcılarını kapatmış, iletişim becerileri yüz yıl öncesinde kalan, idarecilik yerine amirlik yapan makam sahipleri bir şekilde ya sürece dahil edilmeli ya da başka alanlarda değerlendirilmelidir. Hiçbir idarecinin hatırı millete hizmet etmenin, vatan için üretmenin önünde değildir, olmamalıdır. Amaç üzüm yemek olmalı, bağcıyı dövmek olmamalıdır.
Eğitim yöneticilerinin beklentileri
Eğitim memleket meselesi, hemen herkesin doğrudan ya da dolaylı ilgilendiği bir alan. Bir milyona yaklaşan çalışanı ile dev bir aile. Ülkenin gelecek inşasının neferleri okul müdürleri her dört yılda bir hesaba çekilmekten usanmış vaziyetteler. Okul müdürleri yaptıkları işin sürekli kadro haline getirilmesini beklemektedirler. Bunun yanında özlük haklarının iyileştirilmesini, sorumluluklarıyla yetkilerinin örtüştürülmesini, okullarına öğrenci başı destek verilmesini, veli ve öğrenci şiddetine karşı etkili tedbirlerin alınmasını, kaybolan itibarlarının iade edilmesini beklemektedirler.
Elbette odasını emeklilik bekleme salonu haline getiren, personeliyle iletişim kuramayan, makamını küçük hesapların makamı haline getiren, üretemeyen, temsil kabiliyetini kaybeden, devlet adamı olma vasfını üzerinde taşıyamayan, hal ve hareketleriyle toplum vicdanında mahkûm olan, milli ve manevi değerleri kurumunda yaşatamayan idareciler sadece Milli Eğitim Bakanlığında değil tüm kamu kuruluşlarında derhal görevden alınmalıdır. İşini yapan idareciler ise güçlendirilmeli, ödüllendirilmeli, teşvik edilmeli ve onlara her alanda destek olunmalıdır.