CHP ve hususi olarak Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Meclis’te 1. turu tamamlanıp geçen Anayasa değişikliği ve Cumhur-Başkanlık sistemini halk nezdinde sabote edip itibarsızlaştırmak için “Rejim değiştiriliyor” argümanını kullanıyor.
Bakalım ve işin aslı neymiş gö(ste)relim.
Evet, bir rejim değişikliğinin yaşandığı doğrudur. Ancak bu, Kılıçdaroğlu’nun anlattığı tarzda bir değişim değil. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra kendisini ülkenin, memleketin üstünde gören bir keyfi mekanizma oluştu(ruldu). Bu elit, statükocu, nizam-ı iblisin bekçiliğini yapan güruhun iktidarı son buluyor, değişen rejim budur. “Her şeyi ben bilirim, millet bilmez” diye toplumun efendiliğine soyunanlar, iblis adına “zorlama iltimas”larını “rejim”e dönüştürüp tanrılaştırdılar.
Milletin, Cumhur-Başkanlık Sistemi ve anayasa değişikliğini onaylamasıyla bu tanrılaştırdıkları putun boynuna baltayı asacağını bildikleri içindir bu figan.
Cumhur-Başkanlık Sistemi ile koalisyonlarla ülkeyi krizlerin eşiğine itme mazeretleri ellerinden alınıyor. 367 gibi absürt imalatlar ile meclisi baskı ve tahakküm altına alma ceberutlukları sona eriyor. Pijamalarla Başbakan karşılama, gerektiğinde talimat verme hürriyetleri ellerinden alınıyor. Az iken çokluğa hükmetme lüksleri kayboluyor. “Rejim değiştiriliyor” iddiasının temelinde bu gerçekler yatıyor.
Dertleri, bu sistemle (ki ikili parti sistemine doğru gittiğimizi, bunu 3 yıldan beridir söylediğimi de ifade etmiş olayım) bir daha sittin sene bu ülkede iktidar olmayacakları gerçeğidir. Dertleri, artık milletin kayıtsız şartsız muktedir olacağı “tehlikesi”dir! Dertleri güya “Cumhurbaşkanının yetkileri arttırılıyor, tek adamlık tesis ediliyor” deyip demokrasiye sahip çıkmak değil. İsterseniz bu gerçeği göz önüne sermek için birkaç kıyaslama yapalım;
– Mevcut şartlara göre Cumhurbaşkanı yargılanamaz, yeni Anayasa değişimi ve sistem ile bu mümkün kılınıyor.
– Mevcut şartlara göre Cumhurbaşkanı yetkileri daha fazla fakat sorumluluğu minimum, yeni Anayasa değişimi ve sistem ile sorumluluğu da fazla olacak.
– Mevcut şartlara göre Cumhurbaşkanı Meclis’i feshedip 60 gün içinde seçime götürebiliyor ve kendisi görevine devam edebiliyor, yeni Anayasa değişimi ve sistem ile bunu yaptığı takdirde kendisinin de görevi sona eriyor.
– Mevcut şartlara göre Meclis’in Cumhurbaşkanı üzerindeki kontrolü çok zayıf, yeni Anayasa değişimi ve sistem ile Meclis, Cumhurbaşkanı’nın icraatlarını denetleyebilecek.
Hâl böyleyken, “tek adamlık”, “yetki sınırsızlığı” iddiaları havada kalıyor, bu iddiaların bir algı oluşturma gayreti olduğu ortaya çıkıyor.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, mütemadiyen CHP’nin halkçı olduğunu, Türkiye’nin çimentosu olduğunu ifade ediyor.
Abi pardon da hangi halkmış bu? Burası İngiltere, Almanya değil ki!
Dur durak bilmeden milletin değerleri ile alay edeceksiniz, yargılayacaksınız, tepeden bakacaksınız, sonra da ülkenin çimentosu olma iddiasıyla arz-ı endam edeceksiniz. Yok yaw! Bırakın ülkenin çimentosu olmayı, bu kafayla zamanında fiş ile dağıttığınız ekmek fırınının duvar tuğlasının harcı bile olamazsınız!
Bu ülkenin milletinden, değerlerinden korkan, halka (referandum) gitmekten çekinen bir partinin, halkın, milletin ilkeleriyle hiçbir bağı, ortak noktası olamaz. CHP’nin halkçı olma iddiası tamamen söylemden ibarettir. Pratikçe bunun karşılığının olmadığını yıllardır gözüyoruz.
Sözün düzü şudur. Bu memleket, Müslüman, dindar, muhafazakâr, milletçi, gelenekçi, atiye bakarken, maziden elini kesmeyen insanların yaşadığı bir yer. CHP, bu memlekette iktidar alternatifi (Cumhur-Başkanı çıkarmak) olmak istiyorsa mevcut ideoloji ve politik kodlarını en azından bir revizyondan geçirmesi hatta resetlemesi gerekir. CHP’nin tek çaresi var yüzünü halka, millete dönmek; halkı, milleti bir “stres topu” olarak görmekten vazgeçmek.