Türkiye’de gerek halkın gerekse seçkinlerin, ülke yönetimini üstlenme kabiliyeti olan alternatif yeni bir muhalefet oluşturma konusunda kafa yorması elzemdir. Çünkü ülkeyi yönetme konusunda başarılı program ortaya koyabilen sadece tek bir partinin varlığı, gelecek adına durup düşünmeye değer mühim bir konudur. Zira bu durumda yarış olgusu zayıflıyor. AK Parti’nin gerilemesinde bir takım etmenler yanında bu husus da etkili olmuştur. Nitekim yarışmada ikinciliğe oynayanın bile çok yavaş kaldığı bir yarışta birinci kendinden ziyadesiyle emin olmaktadır.

Türkiye’nin mevcut muhalefeti, seçimlerde tek hedef koymuştur; o da AK Parti’nin tek başına mutlak çoğunluğu elde etmesine mani olmak! Muhalefetin seçimlerdeki en büyük hedefi ve hayali bu idi. Son seçimde kendilerine biçtikleri tek misyon bu oldu. Bu haliyle muhalefet Türkiye seçmenine, ülkeyi yönetmeye ilişkin bir programları olmadığını, tek programlarının iktidar partisini devirmek olduğunu söylüyordu. Bu tavırlarıyla tek arzuları yolun ortasında koca bir kaya parçası olmaktan öteye geçmiyordu.

Hep birlikte şahit olduğumuz bu süreçte, AK Parti’yi tek başına iktidar olabilecek çoğunluğu yakalamaktan engellemekten asıl maksadın ne olduğu daha seçimin ikinci günü ortaya çıkmıştı. Ekonomik krizin ilk tehlikeli göstergeleri ufukta görünmeye başlamıştı. Üretim seviyesi düşmeye başladı. Hepimizin derinden hissetmeye başladığı üzere Türkiye’nin birçok bölgesinde kavmiyet temelli çatışma alametleri belirmeye başladı. Son bir örnek olarak, Suriye’nin kuzeyinde sahada önemli değişimler yaşanmaya başladı. Kürtler lehine ciddi coğrafi değişiklikler ortaya çıkmaya başladığını görüyoruz. Çok farklı ülkelerin siyasi önderlerinden bölgede bir Kürt varlığı ihtimaline destek beyanatları yükseldiğini işitiyoruz. Bütün bunların Türkiye’de tek bir karşılığı var: İç savaşın geri dönme ihtimali! Bu asla kabul edilemez.

Kurulacak yeni hükümetle ilgili olarak şunları söyleyebilirim: Muhalefet, zayıf ve etkisiz bir hükümet kurulması için sıkboğaz eden çok sayıda şart ileriye sürüyor. Böylece yeni hükümet, mevcut ekonomik istikrarı sürdüremeyecek, Kürt güçlerini alenen ayrılıkçı bir tutuma iten ve iç barışı tehlikeye atan uluslararası çaptaki siyasi güçlere direnemeyecek… Bütün bunlar çok mühim bir soruyu doğuruyor: Kurulacak hükümet zayıf ve düşük nitelikli olursa, bu ülke için zararlı değil midir? Bu durum, hepimizi kuşatan tarihi bir sorumluluktur.

Kaygı verici bu tablo karşısında düşüncem odur ki; Türkiye’de tüm tarafların ve güçlerin ülke menfaatlerini korumayı her şeyin üstünde tutması gerekir. Bu aşamada en uygun seçenek, AK Parti’ye destek vererek ülke ekonomisinin yeniden istikrar kazanmasını sağlamaktır. Bu arada muhalefet partileri kendi siyasi programlarını hazırlar, politik modellerini oluşturur. Bunun gerçekleşmesi için cesur kararların alınması gerekmektedir. Mesela, muhalefet partilerinin geleneksel hale gelen liderleri istifalarını sunabilir. Ardından, ülkeyi idare etme kudretine sahip yeni bir muhalefet oluşturabilmek için bu partiler alternatif yönetim programları geliştirilebilir. Aksi takdirde, tek programı iktidar partisini yeterli çoğunluğa ulaşmaktan engellemek gibi utanç verici bir hedef olan mevcut muhalefet mantalitesiyle ülke yönetilemez.

Sonuçta, ben bir Arap olarak Türkiye’nin istikrarını savunuyorum ve bunun nasıl sağlanabileceğine ilişkin kafa patlatıyorum. Bunu boynumun borcu addediyorum. Zira, Arap devletlerinin bir bir yıkılışını görüyorum. Çok iyi bildiğim bir husus var: Türkiye gerileyecek olursa, Arap ülkelerinin hiç bir dayanağı kalmayacak! Siz de biz de birlikte büyük bir ateş çukuruna yuvarlanacağız!

Ülkenizi koruyun ve esen kalın… Böylece biz de esen kalmış olacağız inşaallah.

Çeviri: Fethi Güngör