Tahammül mülkünü yıktın Hül

â

gü Han mısın kâfir

Aman dünyayı yaktın ateş-i s

û

zan mısın kâfir

-Nedim-

Kaç zamandır yazmak isteyip de yazamadığım bir mevzu var. Açıkçası yazmalı mıyım yoksa susmalı mıyım kararsız kaldığımdan bunca zaman bir şey demedim. Bazen susmak iyi geliyor insana ama söyleyemedikleri de zihnini deliyor sanki. Artık bu söylememiş olmanın ıstırabına tahammül edemediğim için yazıyorum şimdi belki de. Hele ki son gördüğüm birkaç fotoğraf daha bir alazlandırdı alevimi de yazmak mecburiyetinde hissettim kendimi. Suriye’nin bilmem hangi kentinde gözlerinden akan yaşın alnından akan kana karıştığı bir kız çocuğu. Belki daha on yaşlarında ya da daha küçük belki de. O küçücük çocuk kimin günahına kefaret ödüyor ki? Onun suçu ne ki şeytanın bile tövbe istiğfar edeceği bir yerde, karşısında iblisin masum sayılacağı “insanlar” elinde bu denli kan döküyor gözlerinden? “İnsanlar kurbanlarını Allah için değil de dünya için vermeye başladıklarından beridir ki melekler bazı diyarlara girmiyorlar” diyesim var. Lakin bu cümlenin büyüklüğünden korkuyorum.

İnsanlar neden birbirlerini öldürür? Bu dünya kara bir gelinlik giymiş ve kaç güveyi toprak altına göndermiş yaşlı bir gelin değil mi? Her yaşayana aşk güzellemeleri söylemiş sonra her yeni gelenle daha evvelkini aldatmış değil mi? Bu yaşlı, çirkin gelin için bunca savaşı neden insanların? Haydi, düşmanın hırsını, hiddetini anladım ya neden aynı ülkede, aynı şehirde yaşayan, aynı dine inananların, aynı soydan gelenlerin birbirlerine bu nihayetsiz kini.

Bir zamanlar bizim olan o topraklar üzerinde şimdi bir zalimin geçmişi, bugünü ve yarını utandırırcasına sokaklarda kanlar akıtması hem de bunun bütün bir dünyanın gözü önünde ar perdesini yırtarak yapıyor olması… Ne tuhaf! Bunun aynısını haçlı orduları İstanbul’a girdiklerinde yapmışlardı. Tek bir farkla onların boynunda haç asılıydı lakin bunların boynunda asılı olanın ne olduğunu ben bilmiyorum. İki tarafta Hıristiyan’dı ama haçlı askerleri Rumları kılıçtan geçiriyor, türlü işkenceler ediyorlardı. Sonra ne mi oldu? Onların kuyruklarını altlarına kıstıracak yiğitler çıktı geldi. Zulüm karşısında susan dilsiz şeytandır şiarınca zalimlere had bildirdiler. Şimdi de bir Selahaddin, bir Bayezid, bir Tuğrul lazım belki. Ki zalimin anlayacağı lisanla cevap versin.

“Müslüman’a Müslüman kardeşinin malı, ırzı, kanı haramdır” demiyor muydu Hz. Peygamber? Değil mi ki aynı dine inanıyoruz o zalim dediğim âdemle- ki şüpheliyim bundan- bilmiyor mu ki haramdır Müslümanların kanı onun boynuna.  Hem hükmedenin boynunda hükmettiklerinin hakkı yok mudur? Asırlarca hükmettiğimiz o topraklarda bundan yedi yüz sene evvel Şeyh Edebali’nin sözünü kendine rehber edinen ecdadımız barış ile dalgalandırmamış mıydı yeşil sancağı. Şöyle demişti Şeyh Edebali;

“Oğul Osman, insanı yaşat ki devlet yaşasın!”

Şimdi ben dahi o büyük hesap gününde yakasına yapışacağım o sureti insan olan garip “şey”in. Onca Müslüman’ı, masumu, gün görmemişi katlettiği için belki. Ama en ziyade Müslüman adını kirlettiği için…

Ve o gün babası öldürülmüş, gözündeki yaş alnındaki kana karışmış bir Suriyeli çocuk yanağından süzülen kana aldırmadan çıkar babasının katilleri karşısına da sorar belki?

-Ne tuhaf değil mi?

-…?

-Siz de insansınız!