Geçen hafta Hollanda’nın aşırı sağcı siyasetçisi Joram van Klaveren, İslam karşıtı bir kitap yazarken tövbe ettiğini ve Müslüman olduğunu açıkladı. Allah hidayet nasip etti, gözünün önündeki perdeleri kaldırdı ve o da Müslüman oldu. Meğer “kendini bulmak isteyen insanın kendini kaybettiği yerde bulması ne muazzam bir sırmış…” Hz. Mevlana’ya ait güzel bir söz vardır. “Nasibinde varsa alırsın karıncadan bile ders. Nasibinde yoksa bütün cihan önüne serilse sana ters…’’ Nasipli adammış Klaveren vesselam. Rabbim imanını, şahadetini kabul etsin inşallah. Bu ibretlik durum; Müslüman ana-babadan doğmuş fakat sadece Müslüman elbisesi ile ortalıkta dolaşan, İslam‘dan bihaber, iradesi ipotekli, kalbi nasırlı, Müslümanlar’ın da gözlerindeki perdenin kalkmasına vesile olur inşallah…

Nasip ne muazzam ne güzel bir kelime değil mi kıymetli dostlar? Zihinlerimizdeki sınırları alt üst ederek sonsuz bir huzur veriyor insana… Tedbir alınmış, mücadele edilmiş ve gerisi ise en yüce makama yani “Rızkınızın kefili benim’’ diyen yüce Allah’a havale edilmiş! Teslimiyeti ve kadere imanı anlatan kısacık, lakin muhteşem bir kelime! Her an imtihanın farkında olmak, her şeyinle Yaradan’a teslim olmak ve kaderine razı olmak… Kurtarıcı bir tılsım, muazzam bir hakikat…

Nasip! Çorbasını helal yoldan kaynatmayı murad edenler için ne de güzel bir ihtimal… Her şeyi hakkı ile bilen Allah’a teslim olmak ve her şeyi ona bırakmak… Nasipsiz insan var mıdır? Ne dersiniz? Bilesiniz ki dostlar zinhar yoktur. Allah yarattığı kulunu asla nasipsiz bırakmaz. Yeter ki bizler kanaatkâr olmayı, bize sunulanlarla yetinmeyi bilelim. Hepimiz iyi ya da kötü, şu yalan dünyada payımıza düşeni alıyor ve yaşıyoruz. Ve Allah’ın her günü “hayatın hesapla değil, nasiple yaşandığını idrak ediyoruz.’’

Helvadan put yapıp acıkınca yiyenler, nefsinin kamçılarına yenik düşüp cinsel ve midesel şehvetinin peşine düşenler ve dahi nasibini haramlarda arayanlar zinhar bu kelimenin ne anlattığını idrak edemezler.! Nasibini şans oyunlarında ya da kahve telvesinde arayanlarda, bu kelimenin sırrına asla vakıf olamamış nasipsizlerdir. Yine diğer taraftan “O işi unut, senin işin Allaha kalmış’’ diyerek bu kelimenin içini boşaltmaya çalışanlar da bilesiniz ki katıksız nasipsizlerdir. Bu yakışıksız durumların alayı esasen toplumun topyekûn intiharıdır. Dini olduğu kadar ahlaki bir çürüme ve yozlaşmadır. Keşke her işimizi Allaha bırakabilsek de huzurun ne demek olduğunu ah bir anlayabilsek…

Evet kıymetli dostlar; bu hayatta her şey bilesiniz ki nasip meselesidir. Nasip sabırdır, çalışmaktır. Tedbir almak, tevekkül etmek, teslim olmaktır. Kimse kimsenin nasibini asla yiyemez. Tevekkül edecek, Allah’a bırakacaksınız. İnce bir çizgi ‘’Ne eminsin, ne de ümitsiz…’’ Nasip değilse olmasına bilesiniz ki imkân yoktur. Nasipse de olmamasına imkân yoktur. Her nasipte vaktine esirdir. Daha çocuk, anne karnındayken, Cebrail (a.s) ona der ki: ‘’Sen hiç endişe etme! Allah-ü Teâlâ yiyeceğin rızıkların hepsinin üstüne senin ismini yazdı.’’ Yani rızık, ezelde takdir edilmiştir. Senin ne zaman, nerede öleceğin bildirilmiştir. O bir an ileri de gitmez, geri de kalmaz. Kimse kimsenin rızkını da yiyemez! Hiç kimse de rızkını bitirmeden ölmez!  İşte, aşta, eşte, Klaveren’e kısmet olan o secde de hepsi birer nasip meselesidir. Yeter ki bizler üzerimize düşeni yapıp bizi yaratana esaslı bir şekilde teslim olalım. Unutmayalım ki Cenab-ı Allah kuluna şah damarından yakındır, kulunun ihtiyaçlarını bilir ve en doğru olanı doğru zamanda verir. Hem ne diyordu atalarımız: “Nasipse el getirir, yel getirir, sel getirir! Nasip değilse el götürür, yel götürür, sel götürür!’’

Şükürde olduğu gibi sabır da bir nasip işidir. Sabırlı olmak ise herkesin başarabildiği bir eylem değildir. Nasibini bekleyenler ah bile bilseler ne güzel bir bekleyiş içinde olduklarını… Lakin bilesiniz ki dostlar sabır miskin miskin rızkının ayağına gelmesini beklemek de değildir. Beklerken bile nasibini aramak ve dahi yola da düşmek lazımdır. Allah-ü Teâlâ “Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık.’’ Buyuruyor. (İsra Suresi 13) Hem yola düşmeyene yoldaş bile nasip olmazmış değil mi? Biz bir yola düşelim, kısmetimizde nasibimizde ne varsa inanın o olacaktır. Buna en başta iman etmedikten sonra istediğin kadar koş koşuştur. Bilesin ki her şey olacağına varacak. Zaten ah bir dilimizle söylediğimizi kalbimizle de tasdik etsek, imtihanın büyüğünü halletmiş olacağız. Hem teslim oldum diyeceksin hem de sabaha kadar yorganla kavga edeceksin. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?

Binaenaleyh sevgili dostlar, tekraren ısrarla söylemek istediğim şey; Ruhumuzun mayasının karıldığı şu yalan dünyada kimse kimsenin nasibini yiyemez.İnsan sadece nasibine vakıftır, gerisi ise sadece imana zarar kalbe sızıdır… Öyle takla atmaya kul hakkı falan yemeye gerek yok! Yine atalarımızın dediği gibi “Kısmet ise gelir Hint’ten, Yemen’den; kısmet değilse ne gelir elden…’’ Kimimizin nasibinde okuyup ilim sahibi olmak var. Kimimizin nasibinde tüccar olup zengin olmak var. Kiminin nasibinde ise makam mevki sahibi olmak var… Bilemeyiz ki… İlla ki ben şu ya da bu olacağım dersen, o zamanda ol deyince olduran Cenab-ı Allah da  ‘’Ey kulum hayırlısını sen benden daha mı iyi biliyorsun ki ’’ der ve kaderin sillesini yüzüne şöyle bir patlatıverir de Allah korusun bir daha belini doğrultamazsın… Büyük bir özenle, ilmek ilmek örersin hayatı lakin nasip olmazsa bilesin ki üzerine de giyemezsin. Kaldı ki her sabah kendi ellerimiz ile giyindiğimiz elbiseleri bile yine kendi ellerimiz ile çıkarıp çıkaramayacağımız belli bile değil iken…

Yani en nihayetinde demem o ki kıymetli dostlar; Zaman yıkıcı dünya geçicidir. Göz bizim ama asla fer bizim değildir. İnsan olarak bizler niyet ile nasip arasındaki ince bir çizgide yaşıyoruz. O zaman bize düşen yegâne şey ya nasip deyip her şeyi ama her şeyi bizi yoktan var eden Rabbimize bırakmaktır… Yazımı Hz. Ali’nin (ra) o muhteşem duası ile burada sonlandırıyorum: Allah’ım gönlümde olanı hakkımda hayırlı eyle; hakkımda hayırlı olana, gönlümü razı eyle…

Nasipse bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle…

Selametle…