Aslında yazı günüm olan cumartesi için şu bir hafta içinde o kadar çok konu oluştu ki. Hangisini ele alayım diye kararsız kaldım.  Hiç birisi bir diğerinden daha önemsiz değildi. Önce PKK’nın Ankara saldırısını yazdım, akabinde Brüksel saldırısını…

Her taraf toz duman iken, göz gözü görmediği ortamda terörist başı Apo’nun birileri tarafından toz kondurulmayıp bilinçli bir şekilde unutturulduğunu ve acil durumda akan kanı durduracak bir kurtarıcı diye sunulacağını yazdım.

Yazarken bile kanımın donduğu, elimin yazmaya varmak istemediği Karaman ve çocuk istismarı ve bu bahane edilerek ülkenin bir sapıklar ülkesi olarak ecnebilere jurnallenmesi meselesini yazdım.

Ama o yazdıklarımın hepsi başlı başına farklı günlerde yayınlanabilecek yazılar olduğu için ve de içimdeki yangını bir türlü söndüremediğim için bu yazıya karar kıldım. Keşke dememek için bu satırlara öncelik veriyorum.

Hiç kimseyi dışarıda bırakmadan aslında hepimizin bildiği şeyleri tekrar ederek ben de diyorum ki: MÜSLÜMANLAR BİRLEŞİN…

Dünyanın dört bir yanında maruz kaldığımız durum ortada. Bizler birbirimize düştükçe, birbirimizi öteledikçe gücümüz azalıyor zayıflıyor ve aleni hedefler haline geliyoruz. Aramızdaki ufak tefek nüanslarla uğraşırken İslam düşmanları, mukaddesat düşmanları boş durmuyor en ufak bir fırsatı kaçırmayıp topyekün saldırıya geçiyor görmüyor musunuz?

Ulvî bir gaye uğruna herkes kendince farklı bir şeyler yapmaya çalışırken birbirimizle imtihanımız her gecen gün katlanıyor. Edebiyat yapmanın, hamasi nutuklar atmanın sırası değil. Kimin firka-i Naciye olduğunu tartışmanın hiç sırası değil.

Bizler riza-i ilahi uğruna elimizden geleni yapmakla yükümlüyüz.  “Ben bu uğurda çok çalıştım, çok çileler çektim. Şu fâni dünyada bir şeyler ve gün yüzü görmek benim hakkım ” gibi nefse hoş gelen ama gerçekte çok şey ifade etmeyen avuntuları bir kenara bırakmanın tam da vakti.

O (cc) yapılan her şeyi; gizliyi de âşikârı da, kalplerdekini de bilendir. Hâik’in bilmesi yeterli gelmiyor mu? Vatanımızın, milletimizin ve mukaddesatımızın topyekûn saldırı altında olduğunu görmek için daha ne gerek?

Bizlerin ayrışmamızı isteyenler akla uygun pek çok fitneyi ortaya koyabilirler. Belki bizim dışımızdaki diğer müslümanlar bazı ufak tefek hatalar yapıyor olabilir veya daha az ihlaslıdır(en doğrusunu Allah bilir)…  Bütün bunlar son kertede birbirimize düşmede, sancağın yerde kalmasında mazeret olabilir mi?

“Falanca dernek, vakıf, cemaat bana yan bakmıştı, benim arabamın tekerine taş koymuştu: oh olsun. Bu iftirayı hak etti. Ne hali varsa görsün ” diye gönül rahatlığıyla feda edebilir miyiz?

Bu ülkeyi kaybedersek falanca yere hicret eder ve mücadeleye oradan yeniden hazırlanırız deme lüksünü kimse kendinde görmesin.

Hiç kimse kusursuz değildir; Allah “Settar “dir, kusurlarımızı örter ve bağışlar ama kendi nizamına ihaneti asla affetmez. Bizlerin yapması gereken hatalarımızı gözden geçirip tüm farklılıklarımızla yekvücut olmaktır. Allah indinde yegâne din İslâmdır ve nurunu mutlaka tamamlayacaktır.

Rabbim dirliğimizi ve birliğimizi muhafaza etsin, gönlünüzden güzellikler eksik olmasın.