Sürekli bir çatışma hali. Her gün yüzlerle binlerle ifade edilen can kaybı. Yakılıp yıkılan, terk edilen şehirler. Harabeye dönen ülkeler. Ninni yerine bomba sesiyle büyüyen çocuklar. Mülteciler.
Birileri ısrarla göğü siyaha boyuyor, milyonlarca masum insanın hayatı kararıyor. Sahne tüm dünya belki ama yıkımların çoğu Müslümanların yaşadığı coğrafyada. Son on beş yılın özeti aşağı yukarı böyle. Bütün bu olup bitenleri nasıl değerlendirmeli?
Bana göre 11 Eylül 2001‘de ikiz kulelerin yıkılmasıyla başlayan ve el’an olanca hızıyla devam eden sürecin adı 3. Dünya Savaşıdır. Önceki iki büyük savaşa benzemeyen bir küresel savaş.
Aslında ikiz kulelerin vurulduğu gün “Bu savaş zaman alacaktır, sabırlı olmalıyız. Herkes safını seçsin, ya bizdensiniz ya da onlardan” mealinde sözler sarf eden George W. Bush yeni savaşın ipuçlarını veriyordu.
İlk iki büyük savaş birbirine benzer biçimde tarafların toprak işgaline dayalı kapışmaları şeklinde cereyan etti. İki savaş sonunda da haritalar yeniden çizildi. Dünya Sistemi yeniden dizayn edildi.
Halen yaşamakta olduğumuz 3. savaşın şekli ilk ikisinden oldukça farklı. Belki de birçok kişi tarafından bir dünya savaşı içinde olduğumuzun anlaşılamaması bu yüzden. Öncelikle savaşın tarafları çok farklı. Kabaca tasnif edecek olursak, bir yanda Dünya Sistemine dahil olmakta beis görmeyenler, diğer yanda ise sisteme çomak sokanlar ya da akışa dur deme potansiyeline sahip olanlar.
Farkındaysanız tarafları tanımlarken devletlerden bahsetmedim. Çünkü savaşan tarafların elemanları klasik savaşlara göre büyük farklılık arz ediyor ve sadece devletlerden oluşmuyor. Şirketler, örgütler, cemaatler hatta şahıslar bir tarafta yer alabiliyor. Bu durum ilginç bir mücadele biçimini ortaya çıkarıyor. Bir ülkenin farklı kurumları, medya kuruluşları, şirketleri, legal ya da illegal örgütleri karşıt saflarda yer alabiliyorlar. Daha ilginç olanı, aynı aileden iki fert belki farkında olarak belki de hiç farkına varmaksızın birbirleriyle savaşıp, dâhil oldukları tarafın çıkarına hizmet edebiliyor. Taraflar arasındaki bu belirsizlik ve geçirgenlik kafa karışıklığına yol açıyor. DAEŞ ve PKK örneklerinde olduğu gibi örgütü yönetenler taşeronu oldukları güçlerin lehine stratejiler geliştirirken örgüt elemanları bu güçlere karşı savaştıklarını zannedebiliyorlar.
Gelelim cephelere ve kullanılan savaş ekipmanlarına.
Yine iki büyük savaştan farklı olarak askeri operasyonlar, sıcak çatışmalar Dünya Sistemi’ne dahil olan ülkelerin topraklarında değil hep karşı tarafın yaşam alanlarında cereyan ediyor. İstisnai olarak sistem yanlısı ülkelerde yaşayanlar Paris ve Brüksel’de olduğu gibi ancak terör eylemleriyle savaşın soğuk yüzüyle karşılaşıyorlar. Sistem hava operasyonlarını kendi askeri güçleriyle yaparken kara harekâtlarında muharip güç olarak yerel taşeronlar kullanıyor.
Dünya Savaşı’nda konvansiyonel silahların yanında kullanılan en önemli silah bence klavye. Evet klavye. Postmodern meydan savaşları sosyal medyada yapılıyor. Gezi’de örneğini yaşadığımız gibi bu cephede kullanılan mühimmat, yalan, manipülatif haber, iftira vs.Dünya Savaşı on beş yıl önce başladı belki bir yüz yıl daha devam edecek.