Günümüz dünyasında sınırsız tüketim arzusu, âdeta bir girdap gibi bizi içine çekiyor.
Ekonominin temelini oluşturan "sınırsız ihtiyaçlar" kavramı, bizi sürekli daha fazlasını istemeye, daha fazlasını tüketmeye itiyor.
Bu kısır döngü, sadece bireysel değil, aynı zamanda toplumsal ve çevresel bir tükenişe de yol açıyor.
Âdeta yaşam alanlarımızı kendi ellerimizle mahvediyoruz.
Mutluluk arayışımız, bizi tüketim çılgınlığına sürükleyen en büyük etkenlerden biri.
"Ne kadar çok tüketirsen o kadar mutlu olursun" yanılgısı, sahip olduklarımızın değerini unutturuyor, bizi gerçek mutluluktan uzaklaştırıyor.
Tüketim sarmalında kayboldukça ayaklarımızın altındaki zeminin; yani dünyamızın giderek çatırdadığının farkına bile varmıyoruz.
Peki, bu gidişatı nasıl durdurabiliriz?
Sahip olduklarımıza nasıl baktığımız, elimizin altındakilerle nasıl bir yaşam sürdüğümüz bu sorunun cevabını bulmamızda kilit rol oynuyor.
Eşyaları sadece sahip olduğumuz nesneler olarak mı görüyoruz yoksa bize emanet edilmiş metalar olarak mı?
Dünyamıza, sadece sömürülecek ve tüketilecek bir kaynak olarak mı yaklaşıyoruz yoksa gelecek nesillere aktarılması gereken bir miras olarak mı?
Bugün karşı karşıya olduğumuz çevresel sorunlar, bu sorulara verdiğimiz cevapların bir yansıması.
Artan nüfus ve körüklenen tüketim çılgınlığı, kaynakların hızla tükenmesine, dünyamızın yaşanmaz hâle gelmesine neden oluyor.
Temiz suya erişimin zorlaşması, hava kirliliği, iklim değişikliği... Tüm bu sorunlar, tüketim odaklı yaşam tarzımızın acı sonuçları.
Asla bitmez sandığımız, kolay kolay tükenmez diye düşündüğümüz ne varsa hepsinin bittiğini ve tükendiğini acı bir şekilde idrak ediyoruz.
Oysa çözüm aslında çok basit; "İhtiyaç mı?" sorusunu kendimize sormak, ihtiyaçtan ötesine geçmemek.
Her satın aldığımızda, her tükettiğimizde bu soruyu kendimize yöneltmek, bizi bilinçli tüketici olmaya yönlendirecektir.
İslam medeniyetinin bize öğrettiği gibi dengeli ve ölçülü yaşamak, israftan kaçınmak, sadece ihtiyacımız olanı tüketmek hem bireysel hem de toplumsal refahımız için elzemdir.
Tüketim çılgınlığı sadece bizi değil, gelecek nesilleri de tehdit ediyor.
Bugün atacağımız adımlar, yarının dünyasını şekillendirecek.
Tüketim alışkanlıklarımızı değiştirerek daha sürdürülebilir bir gelecek inşa edebilir, dünyamızı koruyabilir ve gerçek mutluluğu bulabiliriz.
Dünya bizim sahip olduğumuz ve çılgınca tükettiğimiz bir yer değil, bize emanet edilmiş bir sorumluluktur.