Zat-ı Devletlilerini çok uzun zamandır bilir, tanır ve takip ederdim esasen. 2010 yılının sıcak bir Şam akşamında  hasbelkader aynı ortamı paylaştığımız bazı entellektüel Suriye’li gençlerle daldığımız derin sohbet esnasında  ” Üstad Saim, Sayın Davud  Uğlu’nun bu sıfır sorun politikası bizleri gerçekten çok heyecanlandırıyor” şeklindeki ifadeleri ardından ilgim, muhabbetim ve dikkatim çok daha yoğunlaştı  onların deyişiyle Sayın Uğlu’ya…

Tüm Arapların  ve Suriye halkının  ”yeni ve özgür bir kader” talepleriyle ayaklandığında oradaydım.  Sayın Davutoğlu’nun o zamanlar son derece iyi ilişkiler içersinde olduğumuz  Beşar Esed yönetimini kardeşçe duygularla uyarmak ve yardımcı olmak üzere kaç kez ziyaret ettiklerini söylesem inanmazsınız.  Sadece öldürmeyin ve halkın taleplerine kulak verin, bunu yaparsanız her türlü yanınızdayız  diyorlardı tüm  T.C.Temsilcileri, Esed adlı sırıtık resme. Ama,dost tavsiyesi yerine çok zamandır insanlıkla ilişkisini kesmiş pislik mezhepçi  derin Suriye  katilleriyle bir olmayı seçti Bay Beşşar. İyi biliyordu, mezhep faşisti İran’ın ve Akdeniz’de tek kapısı olmak nedeniyle Rusya’nın  rejimlerinin  öyle kolayca bitmesine izin vermeyeceklerini. Kendi azınlık diktatoryalarını korumak adına tüm Suriye’yi yakıp yıkmaktan kaçınmadılar.. Hatta bunun için IŞİD’i  isimli aşağılık örgütü bile  her türlü palazlandırdılar.

Suriye’de olduğum son günlerde kulağıma çokca gelen bir söz vardı; ” Babam zamanında Suriye’nin nüfusu 7 Milyondu, yine 7 Milyon olur” Şu an iki ayağı kopuk bir şekilde ve ne şekilde yaşadığı bilinmeyen Beşşar’ın kardeşi Mahir’in açıkça söylemekten kaçınmadığı, yani 15 milyon Suriyeliyi öldürmeyi  ya da sürmeyi göze almış bir azgınlığın ayak sesleriydi tüm bunlar.

Bravo  kısmen başardınız!…  Davutoğlu’nun  tezlerini çökertmek için tüm Türkiye’li  ve Avrupalı  işbirlikçilerinizle  hep beraber her bir taraflarınızı yırttınız.

”Esed öldürüyorsa öldürüyor, sivil ,militan vs.. Ne güzel işte Müslüman halkı öldürüyor.  Ölemeyenleri biz zaten Akdeniz’de boğuyoruz.Yemişim demokrasisini, Esed aynı zamanda Türkiye’yi öldürüyor… Yaşa varol Esed.. Yıkılma satvetinle…” Diyor sanki tüm dünya …

Neyse,

O Şam’lı gençlerden biri o güzel günlerde bana güvenip inanarak evime bırakırken demişti ki;

‘ Üstad Saim, bu Esed rejimine çok güvenmeyin, biz Erdoğan’ı ve Davud Uğlu’nu çok seviyoruz ama bir taraftan da endişeliyiz. Lütfen bunu Seyyid Uğlu’na söyleyiniz, bu halk aslında Baas rejiminden nefret eder. Esed ailesini de hiç sevmez. Ancak yine bu halk kendi çıkarları ve yaşama dürtüsüyle pek de sesini çıkarmaz. Lütfen bunu bilerek politikanızı belirleyin…”

Ben o günlerin şehvetiyle tabii ki, bu sözlerin hiç birini ne ”Uğlu’ya” ne de Erdoğan’a ulaştırmak için hiç bir çaba içerisine girmedim.

Girseydim de önemsenir miydim bilmiyorum.

Ancak kalbim çok yaralı…

Belki de bu iyi eğitimli ve donanımlı gençler devrimim ilk günlerinde öldürülmüşlerdir.. Ya da bilinmeyen zindanlarda dehşetli işkencelere maruz kalmışlardır,veyahut bir kısmı sahi o sabilerle birlikte  Akdeniz’de boğulup ölmüşlerdir.

Bu kadar kötümser olmaya gerek yok, belki de bir kısmı legal yollardan sığındıkları ülkelerde yeni bir yaşam kurup, ne zaman kafalarına düşeceği belli olmayan   ESED,IŞİD  ve Koalisyon bombalarıyla ölünceye kadar yaşayacak olan ailelerine para falan da gönderiyor olabilirler..

Yanılıyorsam lütfen beni düzeltin Mr. Prime Minister..

Hani başka Hama’lar olmasına izin vermeyecektik ?

Pardon, bu sözü Sayın Cumhurbaşkanı söylemişti sanırım..

Selam ve dua ile..