Yıllar geçiyor, ömür bitiyor.

İnsan her an Rabbine yaklaşıyor.

Aslında hep O’nunla ama farkında değil.

Hani “insan uykudadır ölünce uyanır” denmiş ya!

Öyle gerçekten.

Uyku, Hakk’ı unutmaktır.

Uyku, gaflete dalmaktır.

Uyku, hesabı göz ardı etmektir.

Vardır bir gün hesap.

Vardır huzura çıkmak,

Vardır sonuca ulaşmak…

Rabbim yardım eyle!

“Fe eyne tezhebün?” (81/26)

“Nereye gidiyorsunuz?”

***

Yıl geçer,

Yaş günü kutlar Müslüman.

Aman ne acı!

Oturup ağlayacakken…

Pastalar, börekler vs.

Bu bir kâfir âdeti…

Hiç geçen günler için,

Kutlama mı yapar akıllı insan?

Yavrusuna bunu mu vermeli inanan?

Nerde Yemen, nerde aç ve sefil kardeşleri?

Nerde çöplüklerden artık toplayanlar?

Nerde sıcak yuva bulamayanlar?

Âh, yüreklerimiz kan ağlar…

***

Şimdi ‘milli’ biletiyle ‘yılbaşı’ bekleyenler…

Ne de tatlı değil mi?

Ya bir çıkarsa!

Bak neler olacak?

Neler olmuşsa ötekilere!

Haramdan hayır bekleyenler…

Bir de ‘hindi’ ile kutlama yapacaklar…

Gelecek Noel’leri bekleyecekler…

Ellerinde kadehlerle.

Adı da Müslüman!

Nasıl olsa tatil ertesi gün!

***

ÖYLE Mİ OLMALIYDI MÜSLÜMAN?

Allah’ın kesin emirleri dururken:

“-Sen onların dinine tabi olmadıkça ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar senden razı (ve hoşnud) olmazlar. De ki:- Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur.” (2 Bakara 120.)

“-Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden bir guruba uyarsanız, sizi imanınızdan çevirip kâfirler yaparlar.” (3 Al-i İmran 100.)

Allah Rasûl’ü de bu mevzuya şöyle açıklık getirir:

“-Kim bir kavme benzemek isterse, onlardan olur.” (Tirmizî, isti’zan 7.)

Evet. Akıllı ve ferasetli mü’mine, bunlardan başka açıklama bile gerekmez. Zira söyleyen Rabbidir ve O’nun Rasûl’üdür. Onlar kesinlikle doğruyu ve hakkı söylerler.

Ama ne acıdır ki, Rabbimizin söylediği unutturuldu. Hiç baktırılıp düşündürülmedi. Hâşâ, O yalan mı söylüyordu ki biz mü’minler bu haberlerden gafil olduk. Ve onları dost tuttuk. Müslümanların mahvolmasını, ezilmesini, işkenceler altında inlemesini, dostluk (!) adına seyrettik. İşte Müslüman coğrafyası…

“-Ey iman edenler! Mü’minleri bırakıp da, kâfirleri dost edinmeyin; (bunu yaparak) Allah’a aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?” (4 Nisa 144)

İman eden insan, şuur ve idrak sahibidir. Düşünür, kendi inanç ve imanında olan mü’minleri bularak dost olur. Gerek ferdî, gerek cemiyet ve gerekse devlet ilişkilerinde kâfirleri dost ve kardeş(!) edinemez. Onların kâfir olduğu gerçeğini unutmadan, İslâm’ın menfaatlerini düşünerek ilişkiler içerisinde bulunur. Bunun aksi ise, yukarıdaki ayet-i kerimede bildirildiği gibi, Allah’ın gazabını celbeder. Ve -Allah korusun- öyle bir bela ile müptela kılar ki, hayret ve şaşkınlık içinde bırakır. Evet, o dost (!) tutulan ve sanılan insanların, memleket işgali, ırz, namus, din ve vatan saldırılarıyla karşı karşıya kalır.

“-Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin! Zira onlar birbirlerinin dostudurlar. İçinizden onları dost tutunlar, onlardandır. Muhakkak ki Allah (c.c), zalimler topluluğuna yol göstermez.”     (5 Maide 51.)

İman edenlerden onları dost tutanlar, onlardan oluyor. Bu duruma düşmek ne acıdır. İnsanı imanından eder. Yıllarca bu büyük dalalete düşen mü’minlere, Rabbim uyanış ve tevbe bahşeylesin. Yoksa âhiret aleminde onlarla beraber olunur. Çünkü Allah’ın Rasûl’ü şöyle buyurur:

“-Kişi, sevdiğiyle beraberdir.” (Müslim, birr 165)

Yıllar önce, müslümanlar üzerinde oynanan senaryo, bugün de aynen tatbikat sahasındadır. Kıyamete kadar da bu böyle devam edecektir. Bunları bize Rabbimiz bildirmiştir ki, O’nun haberleri daima çıkar. Çünkü kainatın yaratıcısı ve sahibi O’dur. O’nun sözü üzerine söz yoktur. Mü’minler bunu böyle biliyorlarsa -ki bilmeliler-, o halde Allah’a her hususta tam itaat etmeleri gerekir.

Bakınız merhum Mehmed Akif’in seneler evvel söylediği şu beyitler, sanki bugün söylenmiş gibidir. Bir ibret levhası:

Ne bir yaşındaki masum için beşikte hayat,

Ne seksenindeki mazlum için eşikte necat,

O, baltalarla kesiktir; bu süngülerle delik,

Öbek öbek duruyor, pıhtı pıhtı kanla kemik.

MÜ’MİNLERİN DOSTLARINA GELİNCE

Bu konuyu apaçık belirten bir ayet-i kerimeyi hemen öğrenelim:

“-Sizin dostunuz ancak Allah’tır, Rasûlüdür ve iman edenlerdir. (O iman edenler ise) Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılar, zekâtı verirler.” (5 Maide 55.)

İşte hakikat, işte mü’minlerin reçetesi ve işte dostlarımız. Onlar ne güzel dostturlar; Allah, Rasûl’ü ve mü’minlerden Allah’ın emirlerini yerine getiren kişiler. Yani takva sahipleri. O halde biz Allah ve Rasûl’ünün ve de mü’minlerin dostu olmayı istiyorsak, Rabbimize boyun eğenlerden olalım. Sevdiklerimizi de onlardan tutalım. Çünkü Allah’ın Rasûl’ü (sav):

“-Ancak mü’mini dost (ve arkadaş) edin! Yemeğini de ancak (Rabbinden) sakınan yesin, buyurmuşlardır.” (Ebû Dâvud, edeb 16.)

İman-ı kâmil mü’minler, Allah’ın dostlarını dost ve O’nun düşmanlarını da düşman kabul ederler. Bu hususta hiç bir zaman zaaf göstermezler. Çünkü bilirler ki Allah’ın düşmanlarını dost tutmak, Rabbinin gazabını üzerlerine çeker ve O’nun bütün ibadetlerini mahveder. Bu hususta Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle der:

“-Bir insan sabahlara kadar namaz kılsa, günlerce ardı ardına oruç tutsa; Allah’ın dostlarına dost, düşmanlarına düşman olmadıkça, bütün bunların hiç bir faydası yoktur.”

İşte bu hakikate binaen küfrü imana değişen insanlar, babaları ve kardeşleri bile olsalar yine dost tutmazlar. Bu hususta bir ayet-i kerime:

“-Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi dostlar edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir.” (9 Tevbe 23.)

ZALİMLER KİMLERDİR?                 

Zalim sadece onlar değildir. Mü’minim deyip, o insanları dost edinen kimseler de zalimdir. Zira inanan insan ancak Allah’ı, Rasûl’ünü ve Allah’tan korkan mü’minleri sever. Bunun zıddı olanlara ise düşman olur:

“-Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alay ve oyun konusu edinenleri ve kâfirleri dost edinmeyin. Allah’tan korkun; eğer mü’minler iseniz…” (5 Maide 57.)

Evet, “eğer mü’minler iseniz” buyuran Rabb-ı Zü’l-Celâlimiz hatırlatma ve ikazda bulunuyor. Ve mü’min olan, ancak Allah’ı dost edinenleri sever, O’nun gayrısına düşman olur, diyordu. Allah kimlerin dostu idi? Hakikat şudur ki:

“-Allah iman edenlerin dostudur. (O Allah ki), onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.” (2 Bakara 257.)

O öyle bir Dost’tur ki, O’ndan gayri sahip ve yüce yoktur. Kâinatın malikine kim dost olmak istemez ki:

“-Bilmez misin ki, göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Sizin için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.”  (2 Bakara 107.)

Allah’tan gayrıya yönelmek, onları dost sanıp sarılmak ne büyük gaflettir:

“-Zalimlere asla meyletmeyin. Aksi takdirde cehennem ateşi size dokunur. Sizin Allah’tan başka dostunuz yoktur. (Allah’tan gayri dost edinecek olursanız) yardım görmezsiniz.” (11 Hûd 113.  )

O yüceler yücesi olan Mevlâ’mızın merhameti ne kadar sonsuzdur. Bu merhametinden dolayı, mübarek kitabının her tarafı bin bir hakikat ve hikmetlerle kulları uyarır. Tehlikeleri ve ebedi mahvına sebep olacak durumları haber verir. Ol yüce Rabbimize binlerce şükürler olsun.

İşte mübarek uyarılarından biri daha:

“-Ey iman edenler! Sizden olmayanları yakın dost edinmeyin. Onlar size fenalık yapmaktan geri durmazlar. Sizin sıkıntıya düşmenizi isterler. Kinleri ağızlarından dökülür, sinelerinin gizlediği ise, daha büyüktür. Düşünürseniz, Biz size ayetlerimizi açıkladık.” (3 Al-i İmran 118.)

Allah’ımız, Hakk’ı unutup Rasûl’ünü terk ederek, Rabbini inkâr edenlere dost olanların hallerini, akıllara durgunluk veren bir teşbihle misal getirir. Bakınız, idrak ederek on defa okuyalım:

“-Allah’tan başka dostlar edinenlerin durumu, kendine yuva yapan örümceğin durumu gibidir. Evlerin en dayanıksızı ise, şüphesiz örümceğin yuvasıdır. Keşke bilseler.” (29 Ankebut 41.)

Yârimiz Rabbimiz olsun ki,

Yuvamız kavi olsun.