Menfaatin, yüzsüzlüğün, maskenin yarışına insanlığını kurban veren, fitne zehri ile önce kendini ölüme hazırlar. Yönünü, değerlerin değersizliğine çeviren kişi, küflenmiş duygular ile hakikat ışığından uzaklaşır. Kendi çıkarları için, dostluğu kullanmak zalimlikten başka bir şey değildir. İnsan bu noktada çölleşmiş, katılaşmış, insani duygulardan yoksullaşmış, süfli duygularla aslında kendine eziyete başlamıştır. Çünkü insan, yaratılış itibari ile vicdan atlasında kalbini işaretlenmek için, didinen bir canlıdır.

Menfaat, çıkar ilişkileri ile süslenen kirli dünyada şöhret için, öfkenin oyuncağı olmak, ahiret saadetinden uzaklaşmak demektir. Bu noktada insan, huzursuzdur ama hata çukurunda oluşunu kendine dahi itiraf edemez. Kötülüğün renkleri; merhamet, vicdan, sevgi, saygı, yardımlaşma gibi ahlaki saltanatı yok eder. İçi boş iletişimler ile zamanı boşa harcamak, insan olma yükümlülüğünün askıya alınmasıdır. Dünyanın dibinde oyalanmak, insan hallerinden uzaklaşarak amaçsız, hedefsiz bir yaşam felsefesine sahip olmak, sefillikten başka bir şey değildir.

İnsanlık adres değiştirince, yaşam eziyet olur. İçteki yalnızlaşma artmaya başladığında, boğazdaki düğüm bir imdat çağrısıdır aslında. Bunalım, stres ile dengesini kaybeden kişi, öz evinde kendini aramaya başlar.

İnsanın ana maddesi topraktır. Toprak da, umuttur. Yaralarını toprak ile saran insan, yarının bahçesinde, insan oluşun mükâfatını elbette görecektir. Yarası birbirine açılan insan, yaranın tanışıklığı ile tamir eder ruhunu. Kirlerden arınmak için, umuda yolculuk yapmalıyız. Gittiğimiz her yere umut tohumları serpiştirmeliyiz.

Bundan tahminen sekiz yıl önce Bobigny Belediyesi’nin düzenlediği bir dil okulun yılsonu etkinliğinde, Türkiye için organizede bulundum. Folklor ekibimiz sahnedeyken, arka fonda şiddet gören kadınların fotoğraflarının yer alması benim için, şoktu. En hassas en kırılgan en acılı yeri deşmişlerdi o fon ile. Yabancı bir ülkede kadını bir araya getiren şey; ortak acılarıydı. Farklı kültürleri taşıyan bu kadınlardan, hayata dair birçok gerçek hikâye dinledim. Can yakan, içi sızlatan bu gerçeklik uçarı bir yaşamın neticesinden başka bir şey değil.

En insanca duygumuzun adıdır, vicdan. Bir Kızılderili atasözü der ki ‘ senin vicdanın, senden başkasını temsil edemez’ İnsanlık sıkıntısı, insanlığın terk edildiği yerde başlar. Neden hepimiz çocukluğumuzu özlüyoruz diye soruyor muyuz kendimize. Biz, masum, saf lekesiz düşünceler ile insan olmayı yaşayarak öğrendik. En güzel hediye insanın, kendine çocukluğunu hediye etmesi değil mi? İçinde birlik beraberlik olan, ayrıştırmayan, ötekileştirmeyen, masum temiz duyguların dalga dalga büyüdüğü hatıra sayfalarına, sıkı sıkı tutunursak insanlık kaybı bizi esir alamaz.

Merhamet duygusu, insan olmanın işçiliği gibidir adeta. Bizler elimizdekini paylaşarak büyüdük. Birçok güzel duygunun temeli çocukken atıldı içimize. Hayatın sert kabuğunun, insanlık köklerini, içimizden söküp atmasına izin vermeyelim. İnsanlığın kaybına izin vermemek için birliğimizi, beraberliğimizi muhafaza etmeliyiz. Hüzün hepimizin hüznü, sevinç hepimizin sevinci olsun.