Toplumların genellikle makro okumalarla anlaşılmaya çalışıldığı, yaygın bir gerçektir…
Oysa bir inceleme geniş açıdan bakmayı gerektirdiği kadar, mikro ölçekli bakışlara da ciddiyetle eğilmek durumundadır…
Antropologlar, bilinenin aksine olayları besleyen asıl sebeplerin çoğu zaman hiç hesaba katılmayan detaylarda yattığını gösteren önemli çalışmalar yapmıştır…
Genelleyici okumaların dikkate almadığı ama olayın failleri için yaptırım gücü oldukça fazla olan inanç, kültür ve geleneğe ait detay unsurlar, olayları zannedildiğinden çok daha fazla şekillendirirler…
Türkiye’de ve dünyada yaşanmış ve toplumlar açısından ciddi travmatik etkileri olan darbe, devrim, sömürge, göç vb. hadiselerin de genellemelerden ziyade mikrososyolojik bir perspektiften yorumlanması gerekir…
Eric R. Wolf’un; “Ancak cehalet, felakete yol açar” sözünü de projeksiyonumuza alarak, bir değerlendirme yapmaya çalışacağım…
Türkiye için oldukça sarsıcı türbülanslara sebep olan darbeleri, muhtıraları hatırlayalım…
Evet, artık gerçek sebeplerini biliyoruz ama detaylarına da hâkim olduğumuz için…
Darbelerin sebeplerini yeterince tahlil etmemizi istemeyenlerin manipülasyonları yüzünden, her on yılda bir tekrarlanan –e’sinden, post-modernine hatta silahlısına kadar- periyodik bir silsile yaşadık…
Algı ile olguyu ayırabilecek bir tecrübeye ulaştığımızda anladık ki, Ülkemize bunu yaşatanlar içerideki işbirlikçileriyle birlikte Amerikalılarmış…
Artık onlar da gizlemiyorlar zaten…
Bu hevesin içerideki işbirlikçiler ya da ABD açısından henüz bitmediğini de, artık çok daha iyi algılayabildiğimiz işaretlerden, niyetlerden hatta izhar edilenlerden biliyoruz…
Bir an için antropolog merceği takarak geçmişe baktığınızda, bu ülkenin ve bu milletin en büyük kazancının, hiçbir zaman sömürgeleşmemiş olduğu gerçeğini görürsünüz…
Bunun neye tekabül ettiğini anlamaları için bu ülkede bir siyasi restorasyon yapmak adına, ABD ya da diğer herhangi bir dış güçten medet uman cahil hatta ahmaklara, -asla başaramayacak olsalar da bir simülasyon olsun diye- sömürge durumuna düşmüş toplumların tarihini mutlaka okumalarını öneririm…
Yardım edenlerin, yardıma çağıranları dahi ne hale getirdiğine tarih şahittir; “ama ne dostluk(!)” dedirten, gerçek bir vahşet tablosuyla…
Yardıma çağrılanların gerçek niyetini ortaya çıkaran şey, ülkesini gerçek anlamda savunanlara karşı takındıkları tavır ve kullandıkları dildir…
Tıpkı ABD’nin kendi ülkesini savunan Vietnamlılar için kullandığı şu ifadede olduğu gibi: “Kara pijamalı pejmürde bücür puştlar…”
Daha geniş bir malumat istiyorlarsa İspanyolların Meksika’da, İngilizlerin Hindistan’da, Fransızların Afrika’da, ABD’nin Irak, Afganistan’da yaptıklarına ve daha nicelerine iyi baksınlar…
Eksiksiz olarak her birinde esaret, sefalet, vahşet ve daha pek çok iç acıtan manzara kendilerini karşılayacaktır…
İktidara göz dikmiş nesillerin ya da kliklerin bazen de yasal görünümlü partilerin, körelmiş bir vicdanla kendi ülkesine ve milletine hangi bedelleri ödettiğini de, bahsettiğim örnekler çok açık olarak görünürleştiriyor…
Yaşananların nasıl büyük bir heyelan gibi önüne kattıklarını yuttuğunu görebilirler bu vesileyle; ayırıma bile tabi tutmadan iktidarı da, iktidara göz dikeni de…
İspanyollara, “kurtuluşun simgesi” olarak bakan Meksikalılar da buna dâhildir mesela…
Hatta bu bakışın kutsal bir dayanağı bile vardı Meksikalılara göre; sancaklarına, siperli şapkalarına işleyecek kadar hem de…
Çünkü Meryem Ana İspanyolların fethinden sonra bir köylüye görünmüş ve bu bir işaret olarak yorumlanmıştı; bu rüyayı kimin göstermiş olabileceği bizim için şaşırtıcı olmasa da, gerçek algı böyleydi…
Yaşananlarsa İspanyolların merhametine değil ama gazabına delildir; acınası olanların kimler olduğunun aşikârlığıyla…
Neredeyse istisnasız, darbelerin patlattığı mayınların içinde, iktidar hırsının dinamitleri olmuştur…
Artık şu cümleyi çok daha güçlü bir deneyimle kurabiliriz: Darbecilerin amacı aslında “iktidarı açık artırmayla satışa çıkarmak”tır; darbe ise bu açık artırmanın tokmak sesidir…
Fakat hevesliler şunu iyi bilmeliler: 15 Temmuz, bu ülkede ne “açık artırmalık bir iktidar” ne de onu duyuracak bir tokmağın olmadığının çok açık bir örneğidir…
Onlar unutursa da, bu millet gereken hatırlatmayı Allah’ın izniyle tekrar yapacaktır…