Mısır’ın 18 Şubat tarihinde Akdeniz’de petrol ve doğalgaz arama faaliyetleri kapsamında ilan ettiği ruhsat sahalarını, Türkiye’nin Libya ile yaptığı anlaşmayı da dikkate alarak belirlemesi, Atina’da ciddi tepkiye ve endişeye yol açtı. Kahire, geçtiğimiz yıl Yunanistan’la imzaladığı deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmasında da Türkiye’nin kıta sahanlığının güney sınırlarını göz önünde bulundurmuştu.
Resmi düzeyde açıklanmamasına karşın basına yansıyan kulis bilgileri, Yunan Dışişleri Bakanlığı’nın Mısır’ın ihaleye açtığı teklifte yer alan 18. parselin ihaleden çıkartılması ya da söz konusu haritanın değiştirilmesi için Mısır hükümetine baskı yaptığını işaret etmektedir.
Miçotakis hükümetinin, Mısır’a geri adım artırabilmek amacıyla ulusal ve uluslararası düzeyde her türlü aktörü devreye sokmaya hazırlandığını belirten kaynaklar, Atina’nın bu konuda Avrupa Birliği, Fransa ve ABD’nin etkin desteğini aradığını belirtmektedir.
Açıkça söylemek gerekirse, Mısır bu hamlesiyle, Türkiye ve Yunanistan’la Akdeniz’de müzakere kapılarını açık tutmaya yönelik bir adım atmıştır. Ayrıca Mısır, Atina’nın deniz yetki alanlarına ilişkin ileri sürdüğü tezlerin tamamını kabul etmemektedir. Mesela Atina, adaların anakaralar kadar deniz yetki alanlarına sahip olduğunu iddia ederken, Kahire bu iddiayı kabul etmemektedir.
Zira Kahire yönetimi, 6 Ağustos 2020 tarihinde Yunanistan ile imzaladığı anlaşmayla bu tavrını bir kez daha teyit etmiştir. Dolayısıyla Atina ile Kahire’nin tam bir mutabakat içerisinde olduğu söylenemez. Mısır’ın bu yaklaşımı, siyasi olduğu kadar hukukidir.
Öyle ki Mısır, Türkiye ile Yunanistan’ın aralarındaki uyuşmazlığı mahkemeye taşımaları durumunda, mahkemenin Türk anakarasına yakın Meis gibi adalara tam yetki tanımayacağını hesaba katarak hareket etmektedir.
Diğer taraftan Mısır’ın Türkiye-Libya anlaşmasını dikkate alan bir adım atması, Yunanistan’ın “Türkiye-Libya anlaşması hukuk dışı geçersiz bir anlaşmadır” iddiasını da boşa çıkarması bakımından oldukça önemlidir. Bu nedenle Yunanistan’ın, Doğu Akdeniz’de hukuki ve siyasi mevzi kaybettiği iddia edilebilir.
Nitekim Yunanistan’ın en büyük hayali, Mısır ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile ortak bir deniz sınırı oluşturmaktır. Bu doğrultuda Atina’nın 2004 yılından itibaren yoğun bir diplomatik çaba harcadığı bilinmektedir. Fakat Kahire’nin Türk kıta sahanlığının güney sınırına saygı duyan tavrı dikkate alındığında, Mısır’ın Yunanistan’ın bu projesine sıcak bakmadığı görülmektedir.
Mısır’ın Türkiye’ye yönelik bu adımı, iki ülke arasındaki ilişkileri normalleşme sürecine sokabilir. En azından iki ülke, aralarındaki konuları dosya dosya ayırma yoluna başvurabilir. Bu çerçevede Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Mısır’la deniz yetki alanlarına ilişkin bir anlaşmanın ihtimal dahilinde olduğundan bahsetmesi diplomatik açıdan yerinde bir açıklamadır.
Mısır açısından işin bir de ekonomiyi ilgilendiren boyutu vardır. Yunanistan-GKRY-İsrail tarafından ortaya atılan EastMed boru hattı projesi ile İsrail’in Aşkelon-Eilat boru hattı projesi Süveyş Kanalı’nın geleceğini tehdit etmektedir.
Mısır’ın yıllık ortalama 5,61 milyar dolar gelir sağladığı böylesine önemli bir kaynaktan mahrum kalmayı riske etmesi, ülkenin milli çıkarlarına aykırı bir durum arz etmektedir. Bu nedenle Mısır, tartışmasız ve uyuşmazlıklara konu olmayan enerji projeleriyle meşgul olma yönünde planlamalar yapmakta; ihtilaflı meselelerden olabildiğince kaçınmaya çalışmaktadır.