İnsan, itibarı sever.
Herkes saygınlık görmek ister.
Makam, mevki, şan ve şöhret; insanın itibar gördüğü en etkili alanlar olsa da aynı zamanda insanın ayaklarını yerden kesen unsurlardır.
Muhatabımız makama geldiğinde, güç elde ettiğinde onu çok farklılaşmış olarak görebilirsiniz.
Makam ve mevki, toplumda saygınlık elde etmenin bir yolu olarak görülebilir.
Ancak asıl değer ve itibarın insanın karakterinden, yeteneklerinden ve başarılarından geldiği unutulmamalıdır.
Bu pozisyonlar elbette dışarıdan bir görüntü sağlayabilir ancak gerçek itibar ve saygınlık; insanın eylemleri, tutumu, etkisi ve iletişimiyle ilişkilidir.
Toplumun kabul ettiği normlar, makam ve mevkilerin kişisel itibarı artırdığı düşüncesini güçlendirebilir.
Ancak bu pozisyonlar, insanın asıl değerini oluşturmaz.
Gerçek değer, kişinin içsel özelliklerinde, ahlaki değerlerinde ve topluma katkılarında yatar.
Makam ve mevkiler, bazen insanların gerçek kimliklerini kaybetmelerine de yol açabilir.
Bu pozisyonlar, insanları dönem dönem asli değerlerinden uzaklaşmasına sebep olabilir.
Bu cihetle bakıldığında makam, mevki, güç ve nüfuz muhatabın hayrına gelişmeler doğurmaz.
Buradaki asıl mesele, bu pozisyonlara sahip olmanın değil; bu pozisyonları doğru ve ahlaki bir şekilde kullanmanın ve topluma fayda sağlamanın önemidir.
Makam ve mevki, toplumda kabul gören prestijli unsurlar olsa da zaman zaman insanın bulunduğu yeri terk etmesi ve yeni bir yol araması daha büyük bir erdem olabilir.
Bir insan, bulunduğu yere artık birşeyler katamadığını fark ediyorsa orayı terketmesini de bilmelidir.
Ehliyetsiz ve liyakatsiz bir şekilde işgal edilen bir makam veya pozisyon, hak edilmemiş bir şan ve şöhret uzun vadede başarı getirmez; aksine sorunları büyütür ve sıkıntıları artırır.
Gerçek başarı, niteliklere uygun olanın yerine gelmesiyle ve nitelikli olanın tercih edilmesiyle mümkün olur.
Kimi vardır; makam ve mevkisinden güç, itibar ve nüfuz devşirir ve kibirleşir.
Bunlar koltuklarını kolay kolay bırakamazlar; yapışmışlardır oraya âdeta.
Kimileri de vardır; oturduğu koltuğun hakkını verir ve bulunduğu yere değer katar.
Bunlar, verimsizleştiğini, bulunduğu yere birşey katamadığını hissettiği an, o koltuğu terketmesini de bilirler.
Başımıza ne geliyorsa ehliyetsizlik, liyakatsızlık ve beceriksizlikten geliyor.
Yaşadığımız tüm sıkıntıların temelinde bunlar yatıyor.
Hataları başka yerde aramaya gerek yok.