İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi iptal edilince, birilerinin aklına “demokrasi”, “hukuk”, “sandık”, “millet iradesi” geldi. Hukuk sizin istediğiniz kararları alınca susacaksın, işine gelmeyen bir karar alınca da eleştireceksin. İşte bütün sorunun kaynağı bu anlayıştır…

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini Yüksek Seçim Kurulu (YSK) iptal etti. Yargıtay ve Danıştay üyelerinin oylarıyla, kendi içinden seçtiği 11 kişiden oluşan bir hukuk kurulu tarafından. İşte bu hukuk kurulu, Türkiye’de yapılan tüm seçimlerin hukuka ve kanunlara uygun yapılıp yapılmadığını denetliyor.

Peki bu kurul İstanbul seçimlerini neden iptal etti?

Kanunun açık hükmüne rağmen, sandık kurullarının kanuna aykırı oluşturulduğunu tespit etti. 225 sandık kurulu başkanı ve 3500 sandık kurulu üyesinin hukuka aykırı bir şekilde 31 Mart seçimlerinde sandık başına oturtulduğunu gerekçe göstererek seçimi iptal etti…

İmamoğlu, mazbatasını alınca, “YSK benim güvendiğim tek kurumdur. Tüm Türkiye’nin güvenini kazanmıştır” demiştir. YSK seçimi iptal edince, “YSK’yı kınıyorum. Bu ülkede karar vericiler; gaflet, dalalet, hatta hıyanet içinde olabilirler” diye çark etmiştir. İşte istedikleri hukuk budur; “işine gelince güvenilir”, “işine gelmeyince çetesin…”

Hukuk ve demokrasi bugün mü aklınıza geldi?

Yargı, Erdoğan’ı okuduğu bir şiirden dolayı belediye başkanlığından aldığında alkışlayan CHP, kanuna aykırı sandık kurullarıyla yapılan seçimi iptal eden yargıya ateş püskürüyor. Hatta bu yargı mensuplarına “çete üyesi” diye saldırıyor!

2007’de Cumhurbaşkanlığı seçimi için “367 milletvekili meclis oturumuna katılmalı” garabetini uyduran savcıyı destekleyen de CHP idi. AK Parti’nin adayı cumhurbaşkanı seçilmesin diye hukuk ayaklar altına alındığında da alkışlayan CHP idi.

Seçilmiş hükümetlere karşı sürekli “askerleri göreve çağıran” da CHP’nin kendisidir. 2007 e-askeri muhtırasına alkış tutan CHP, “Cumhurbaşkanı olacak kişi sözde değil özde Atatürkçü olacak. Eşi başörtülü bir kişi Çankaya Köşküne çıkamaz” diye bağırıp duruyordu. Hatta o zamanki genel başkanları, Başbakan Erdoğan’ı tehdit ederek, “bak seni uyarıyorum. Yapma, yapma, yapma” diye meclis çatısı altında hukuk dışı çıkışlarda bulunuyordu…

Bugün “hukuk”, “demokrasi”, “sandık”, “millet iradesi” diyenler, dün bu kavramlara tecavüz eden parti ve kişilerdi. Bugün hukuka aykırı bir şey yapılmadığı halde bu algıyı oluşturmaya çalışanlar; Gezi darbe girişimi sırasında seçilmiş hükümeti sokak olaylarıyla devirmek için her şeyi yapmıştır.

DARBECİLERE “MASUM” DİYENLER, HAKİMLERE “ÇETE” DİYOR!

Bugün, “bir arpa yol alamamışız” diyen Abdullah, “Gezi darbe girişimi” sırasında “sandık her şey değildir” derken; bugün “sandık”, “hukuk” ve “demokrasi” diyorsa karşı karşıya olduğumuz oyun ve garabetin tahlilini size bırakıyorum.

15 Temmuz gecesi Türkiye’de darbe yapıp, Cumhurbaşkanını öldürmek, seçilmiş hükümeti devirmek isteyen FETÖ’cülere karşı CHP’nin tek bir eleştiri getirdiğini duydunuz mu? Darbeye karşı, seçilmiş hükümetin, sandıkla gelmiş Cumhurbaşkanını savunduğunu duydunuz mu?

FETÖ darbecilerine, e-muhtıracı askerlere, 367 garabetinin mucidi savcıya, 17/25 Aralık yargı darbecisi savcılara, MİT başkanını tutuklamak isteyen tetikçi savcılara, MİT tırlarını durduran FETÖ savcılarına karşı; “hukuk”, “adalet”, “demokrasi”, “sandık”, “millet iradesi” dediğini duydunuz mu?

“Bunlar çete” dediler mi? Demediler. Ama YSK üyelerine “çete” diyorlar. İşte “demokrasi ve hukuka” değerini kaybettirenler bunlardır.

Kanuna aykırı oluşturulmuş sandık kurullarıyla yapılan seçimi iptal etmek; “hukuku, milletin iradesini ve sandığın namusunu” korumaktır. Demokrasiyi yaşatmak, hukukun ve sandığın namusunu korumakla olur!

YSK, sandığın namusuna uzanan gayri meşru eli kırmıştır. Milletin iradesini çalmak isteyenlere de dur demiştir…