İnsan sosyal bir varlıktır. Çevresinde cereyan eden olaylara karşı asla duyarsız kalamaz. İnsansa zaten duyarsız da olamaz. Hem bizim yüce dinimiz de bu duruma asla müsaade etmez. Lakin bazı insanlar ki son zamanlarda sayıları hızla çoğalıyor, kendilerine herhangi bir zararı olmadıkça dünya yıkılsa zinhar umurlarında olmuyor. Hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına kaldığı yerden devam edebiliyorlar. Çünkü beyinlerini  ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ safsatası ile kodlamış durumdalar…

Nihai kertede “Vurdumduymazlık’’ çağımızın müzmin bir hastalığı hatta vebası haline gelmiştir. Sanki vicdanlarımıza narkoz verilmiş, duygularımıza neşter çekilmiş de birbirimizi fark edemez olmuşuz. ‘’Toplumsal Körleşme’’ dedikleri sanırım bu olsa gerek. Çevremizde bir kötülük görünce ya görmezden geliyor ya da sessizce oradan hızla sıvışıyoruz. Toplum olamama ve manevi çözülme de işte tam olarak böyle başlıyor. Oysa fahri kâinat efendimiz bizlere bu konuda ne buyurmuştu :‘’Bir kötülük gördüğünüzde elinizle düzeltin, buna gücünüz yetmiyorsa dilinizle ihtar edin, buna da gücünüz yetmiyorsa kalbinizden buğz edin ki bu da imanın en zayıf şubesidir…”

Evet, kıymetli dostlar, artık insanların gözleri önünde; hırsızlık taciz gasp yapılıyor, cinayetler işleniyor, insanlar birbirlerine göz göre göre zulüm ediyor ve bu durumdan hiç kimse asla rahatsız olmuyor! Allah aşkına deyin hele biz ne ara bu hale geldik? Merhametlilerin en merhametlisi, iki cihan serveri Hz. Muhammed’in(sas) ümmeti, Osmanlı’nın torunu olan bizler, başkasının acısına, feryadına nasıl olur da bu kadar duyarsız kalabiliyoruz?  Apartman komşumuzun evine bir ateş düşse, yanı başımızda bir kendini bilmez rezalet çıkarsa, bırakın müdahale etmeyi, dönüp bakma gereği bile duymuyoruz. Haber bültenlerindeki Müslüman kıyımı, açlık, şiddet, cinayet, soykırım haberlerini film seyreder gibi seyredebiliyor, onurumuz ayaklar altına alınırken gülebiliyor, dinî ve örfî değerlerimizi yaşama ve yaşatma noktasında son derece kayıtsız kalabiliyoruz. Hani birimiz hepimiz için, hepimiz birimiz içindi? Ne oldu? Yalan oldu değil mi? İbn-i Abbas’tan nakledilen bir hadis-i şerifte Efendimiz buyurdu ki: “Mazlum olarak öldürülen veya dövülen kimsenin yanında bulunmayın. Zira mazlumun yanında bulunup da onu müdafaa etmeyen kimseye lanet iner…”

Deyin hele kıymetli dostlar;  toplumumuzun ve ailemizin, dirlik ve düzeninin altına dinamit konulmasına daha ne kadar müsaade edecek ve olan bitenlerden bihaber pespaye bir hayatı daha ne kadar sürdüreceğiz? Allah aşkına çevremizde yaşanan sıkıntılar nasıl olur da bizi hiç ilgilendirmez. Bu nasıl bir kaygısızlıktır, bu nasıl bir bencilliktir? Deyin hele bu çirkinliği bize kim öğretti? Yoksa bu içler acısı durum bizler için ‘öğrenilmiş çaresizlik’ haline mi dönüştü?  İnanın hani ‘’Tüm dünyayı sel bassa ördeğin umurunda olmazmış ya’’aynen o vaziyetteyiz.

Eğri oturup doğru konuşalım. Siz hiç başkasının yangını ile kendi evini ısıtan birini gördünüz mü?  Görmediniz değil mi? İnanın gerçekten bazen insanlığımızdan şüphe eder hale geliyor ve insanların hayatı gerçekten bu kadar ucuz mu diye kendi kendime de soruyorum?  Fahri Kâinat Efendimize bir gün sormuşlar: “İçinde iyilerin de bulunduğu bir memleket acaba helak olur mu?” Efendimiz cevap vermiş; Evet! İsyana sükût etmeleri ve bu suretle dine ihanette bulunmaları sebebiyle helak olabilirler…” Okumuşsunuzdur. Lut Kavmi içinde 80.000 kişi gece namazı kılardı. Bakın dikkat edin normal beş vakit namazdan bahsetmiyorum! Yani adamlar beşe beş daha katarlarmış. İçlerindeki ahlaksızlık yapan 33 kişiye duyarsız kalıp tepki göstermedikleri için ve bana ne dedikleri için onlarla birlikte hepsi helâk olup gitmişler…

Evet, kıymetli dostlar demem o ki özellikle son dönemlerde bencilliğimiz aldı başını gitti. İnsan olma hallerimizi iyicene yitirdik… Jane Austen “Bencillik affedilmelidir.” diyor ve ekliyor: “Çünkü iyileşme ümidi hiç yoktur da ondan…” Nasıl güneş balçıkla sıvanamazsa, bencillikte asla gizlenemez… Sırtarır kalır. Başımızı deve kuşu gibi toprağa sokarak ya da yaşananlara gözlerimizi kapatarak ortamı sadece kendimize gece yaparız o kadar… Hani o değil de çocuklarımıza çok kötü örnek oluyoruz ya, işte o adama çok kötü koyuyor. Çocuklarımız ki geleceğin anneleri ve babaları…

‘’Yok canım, sen de çok abartıyorsun birader! Bizler senin dediğin kadar vurdumduymaz değiliz’’ diyenleri duyar gibi oluyorum. İyi de biraderim hani Allah korusun ‘’ Biri intihar edecek olsa ya da bir garibin evi yansa yahut bir vatandaş nehre düşüp boğuluyor olsa, hemen işi birilerine havale edip alayımız cep telefonlarımızı çıkararak hemen oracıkta, sosyal medya üzerinden bol acı soslu canlı yayın yapmıyor muyuz? ’’Oysa o an mağdur için ben de ne yapabilirim hiç aklımıza gelmiyor. Değil mi? Hani düşünüyorum bazen ‘acaba başkalarının acı çekmesinden sadistçe bir zevk mi alıyoruz?’ Ne dersiniz…?

Biz vatandaşlar olarak bu konularda o kadar profesyonelleşip bir o kadar da kurumsallaştık ki artık her işi muhataplarına havale ediyoruz. Devletin polisi, doktoru, itfaiyesi, acil servisi var… Gereği neyse zaten onlar yapar. Hem boş versene dünyayı sen mi kurtaracaksın? Durup dururken bir de başına iş alacaksın… Hem sana ne kardeşim, sana ne?

Yemende insanlar acından ölüyormuş, sana ne?

Doğu Türkistan da soykırım varmış, sana ne?

Mescid-i Aksa Siyonistlere esir düşmüş, Filistinliler ölüyormuş, sana ne?

FETÖ’cü alçaklar devletin kılcal damarlarına kadar sızmışlar, sana ne?

Faiz, haram, fuhuş almış başını gidiyormuş, sana ne?

Zillet ittifakı belediyelere çöreklenmek için adeta gün sayıyormuş, sana ne?

Adam çalıyor çırpıyor, devletin malına zarar veriyormuş, sana ne?

Ülkemize diz çöktürmek için bütün küffar diş biliyormuş, sana ne?

ABD Suriye’yi kan gölüne çevirmek için PKK ile iş tutuyormuş, sana ne?

15 Temmuz’da suçüstü yakalanan ABD, ekonomik olarak bizi mahvetmek için aşeriyormuş, sana ne?

ABD Suriye’nin kuzeyinde Kürt devleti görünümlü ikinci bir İsrail devleti kurmak istiyormuş, sana ne?

Yunanistan Türkiye zora düşsün diye her gün iyice diş biliyormuş, sana ne?

Tam bağımsızlık diyerek çok fazla bedel ödüyormuşuz, biz böyle iyiymişiz, sana ne?

31 Mart Seçimleri ülkemizin bekası için çok önemliymiş, sana ne?

Devlet Bahçeli vatansızların alayına ayar üstüne ayar veriyormuş, sana ne?

Soylu Bakanım tarih yazıp PKK’nın dibini kurutuyormuş, sana ne?

Mehmetçik Afrin’den sonra Fırat’ın doğusunda da yeni bir destan yazmaya hazırlanıyormuş, sana ne?

İç karışıklık çıkartmak ve bölücülük yapmak için hainler Atatürk maskesi ile geziyormuş, sana ne?

Sanatçı görünümlü bazı müsveddeler değerlerimizle alay ediyormuş, sana ne?

Mukaddes emanetimiz Ayasofya‘da, çukurun biri kafa tutarcasına dans ediyormuş, sana ne?

Kadının beyanı esas, erkeğinki yok sayılacakmış, sana ne?

Meşhur olmak isteyen müptezelin biri başörtülü bacılarımıza yine laf sokmuş, sana ne?

Son zamanlarda dünya malını kendine kıble yapanlar hızla çoğalmış, sana ne?

Anadolu’da gündüz gözüne sokak köpekleri çocukları parçalayıp öldürüyormuş, sana ne?

Asgari ücret ile millet acın yatıp gücün kalkıyormuş, sana ne?

Yüz binlerce öğretmen adayı fidanlar atama bekliyormuş, sana ne?

Marketlerde poşet yirmi beş kuruşa satılıyormuş, sana ne?

Levent Gök diyemeyen Bay Kemal’e Öztürk Yılmaz’ın bedduası tutmuşmuş sana ne?

Elektrik faturaları kaçak elektrik kullananların yüzünden kabarıyormuş, sana ne?

Fabrikalar zor durumdaymış, işsizlik hat safhaya ulaşmış, sana ne?

Bütün bunların çözümü Başkan Erdoğan ve samimi üç beş arkadaşının omzundaymış, sana ne?

Sana ne kardeşim sana ne?  Sade suya tirit bahane, bak sen kendi keyfine…

Selametle…