Bu yıl 28’incisi düzenlenen İklim zirvesi Cop28, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin 198 tarafının delegasyonlarına ev sahipliği yaparak geçtiğimiz hafta Dubai'de toplandı.
Orta Doğu’nun kalbi yerinden sökülürken ve mahalle âdeta yanarken Birleşik Arap Emirlikleri, kasadaki kazancın ev sahipliğine girişti. BAE, Filistinlilerin haklarının ve iklim adaletinin baltalanmasında suçlu aktörlerin başında sayılıyor. Zira İsrail'in sömürgeci şiddetine yeşil ışık yakılmasını sağlayan Arap 'eko-normalleştirme' projeleri, bu cürmün coğrafyadaki en bilinen pay sahibidir.
Yakın tarihe bakalım. Konferans öncesindeki aylarda, Abu Dabi Ulusal Petrol Şirketi'nin (Adnoc) CEO'su Sultan al-Cabir'in Cop28'in başkanı olarak atanması, tartışmalara ve tepkilere neden olmuştu. Ancak Dubai merkezli iklim konferansına duyulan öfke, sadece BAE'nin iklim konularındaki tutarsızlığına yönelik değil. Asıl can alıcı nokta başka. BAE, Filistin halkına karşı işlediği zulümlere rağmen İsrail'in Arap bölgesindeki siyasi ve diplomatik konumunun normalleştirilmesi ve güçlendirilmesinde de öncü bir rol oynadı.
Elitist Araplar için jeopolitik statüko, yine paranın ve gücün izini takip ediyor.
ELE BULAŞAN KAN AYNI
Mızrağı saklayacak yer bulamayan BAE için yıkıma dair rakamların bir önemi olmadığı ortada. Biz yine de tarihe kayıt düşelim: İsrail işgal güçleri, 7 Ekim'den bu yana 6 bin 150'den fazlası çocuk olmak üzere 15 binden fazla kişiyi katletti; yaklaşık 36 binden fazla sivili de yaraladı.
Gazze'deki Filistinli aileleri aç ve susuz bırakmasının yanı sıra İsrail’in savaş suçu işlediğini ve soykırım yaptığını uluslararası toplumun her gün haykırmasına rağmen BAE, İsrail'in Cop28'e katılmasını memnuniyetle karşıladı. Böylece uzaktaki iki sevgili; ABD ve İsrail de bu vesileyle tekrar bir araya gelecekti.
Üstelik İsrail’in, ev sahibine hazırlıklar konusunda yardımcı olduğunu da biliyoruz. İsrail'in iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik özel temsilcisi Gideon Behar, kısa bir süre önce Dubai'ye ‘hem heyet için yapması gereken son dakika değişiklikleri konusunda hem de güvenliğin sağlanması noktasında yardımcı olduğunu’ açıklamıştı.
Coğrafyayı acıya boyayan Filistin kanı, kimlerin eline bulaşıyor hep birlikte görüyoruz.
SİSTEMATİK SÖMÜRÜ
İsrail'in geçmişi; Filistin topraklarının yüzde 78'i üzerinde kurulması ve “büyük felaket” olarak adlandırılan Nekbe hadisesinde 750 bin Filistinliyi zorla vatanından sürülmesinden bugüne dek gelen işgal sürecidir. Bir başka deyişle, Filistin topraklarını ve doğal kaynaklarını sistematik şekilde sömürmesinin ve tahrip etmesinin tarihidir.
İsrail'in Gazze Şeridi'nde yaşayan 2,3 milyon Filistinliyi kitlesel olarak aç ve susuz bırakmasının altında, Filistinlilere ait gıda ve su egemenliği hakkını on yıllardır gasbetmesi yatıyor.
İsrail; toprak ve doğal kaynakların gasbı politikalarına ek olarak işgal altındaki Filistin topraklarında, Filistin halkına karşı çevre kirliliği zorbalığı da uyguluyor. Bu amaçla Batı Şeria'daki Filistinlileri en tehlikeli çevresel atıklara maruz bırakıyor. Çevreyi en çok kirleten endüstrileri Batı Şeria'ya taşıyarak sağlık ve çevre güvenliğini de büyük bir tehlikeye sürüklüyor.
HANGİ İKLİM ADALETİ?
Fail ortadayken BAE’nin öncülüğünde yürütülen İsrail ile eko-normalleşme ilişkileri, apaçık bir ihanet değilse nedir?
Filistin halkının özgürlük, egemenlik, sosyal ve iklim adaleti arayışını baltalayarak İsrail ile suç ortaklığı yapanlar; gösterişli etkinliklerle İsrail’e şirin görünme yarışına girdiler. BAE ve ilişkileri normalleştiren diğer Arap devletleri; İsrail'e Cop28'de yeşil imajını desteklemesi için yer verdi. İsrail ise Gazze’de kanın envaiçeşidini dökmekle meşgulken Dubai’deki zirveye heyet göndererek tebrikleri kabul etti. Zira alkış tutanlar varken sahneye çıkmamak olmaz.
En güzel cevabı ise 12 Kasım'da Amsterdam'da düzenlenen bir protestoda iklim aktivistleri gençler verdi:
"İşgal altındaki topraklarda iklim adaleti olmaz"