Sessiz sedasız, telaş yapmadan yükselen bir AK Parti sevgisi dolaşıyor ortada. Bu sefer yüksek sesle konuşulmuyor; ama aynı 2002’deki gibi elindeki oy pusulasıyla bütün dünyaya meydan okuyacak kararlı bir Türkiye’nin ayak sesleri duyuluyor. Bahadır adında 19 yaşında bir genç anlatıyor olan biteni. “Erdoğan’ı eleştirmek lafa giriş için mecburi bir kalıp bizim okulda. Hakaret de edersen kantin kariyerinde hızlı yükselirsin” diyor ve ekliyor: “Aslında hepsi numara abi. Ben dahil hepimiz birbirimize gösteriş yapıyoruz.”

Bahadır anlatmaya devam ediyor: “Kalpten söylüyorum, farkında değiliz. AK Parti giderse başımıza gelecekleri bilmiyoruz. Altını üstüne getirecekler ülkenin. Adım gibi eminim yağmalarlar. Kantinden atıp tutmak kolay geliyor bize. Havası da yok değil hani; ama atıp tutarken bir yandan içim rahattı eskiden. Ben böyle ‘eleştiren adam’ olarak kalırım; ama AK Parti iktidarda olur, işler yürür. Ama şimdi değişti durum abi. Kuru gürültüyle eğleniyorduk biz, ciddileşmeye başladı ortam. İnsanları öldürüyorlar, Erdoğan’la mücadele ediyoruz ayağına. Orada duracaksın. Arkadaş markadaş bir yere kadar bozuluyorlarsa bozulsunlar. Kusura bakmasınlar, ben geleceğimi riske atamam. Oyumu AK Parti’ye veririm, verdiğimi de söylerim.”

Bahadır’ın anlattıklarında önemli olan ne söylediğinden ziyade ortaya koyduğu tavırdı. ‘Mahalle baskısı’ denilen seyrelmiş terör faaliyetini çok net ifade etti. Her çevrenin içine sızmış baskıcılar, sistemli olarak insanlara ne söylemeleri gerektiğini dikte ediyorlar ve onlar gibi konuşmayanları aşağılayıp dışlıyorlardı. Bahadır gibi 10 tane daha genç olsa etrafta, ne kadar mahalle baskısı, milisi varsa hepsini püskürtürler.

—————————————–

70 yaşındaki şaibeli bir ihtiyarın gönderdiği Puri’nin endişesi

Şirin görünmek için yapmacık bir gülümsemeyle çırpınan Hint asıllı bir kadın, “Türkiye’deki bütün bebekleri annelerinden ayırıp kreşlere/bakıcılara teslim edin” demiş. Bu benim anladığım. Telif meselesinden dolayı o sakil yüz ifadesini size gösteremiyorum; ama Hürriyet gazetesinin internet sitesindeki ilgili haberin bir kısmı aynen şöyle:

“Birleşmiş Milletler Kadın Örgütü (UN Women) Başkan Yardımcısı Lakshmi Puri, Türkiye’de 15-29 yaş arasındaki genç kadınların yüzde 45’inin ne eğitim ne de iş hayatında yer almadığına, 6 yaşından küçük çocuğu olan kadınların yüzde 70’inin çalışmadığına dikkat çekerken, ‘Avrupa’da bu oran yüzde 29. Bu çok büyük bir endişe kaynağı olmalı’ dedi.”

Puri Hanım endişeliymiş. Korkuyormuş, ama kaygılı da değilmiş, zorlasak kaygılanabilir belki. İşe yaramaz 70 yıllık BM’den gelen bu hanım niye endişeli? Çünkü anneleriyle büyüyen bebeklerin “ilk sevgi” eksikliği olmuyor. Bu en büyük ve asla telafi edilemeyecek olan fayda. Bir diğer önemli mesele, annesiyle büyüyen bebekler huzurlu ve anne sütüyle beslendikleri için de sağlıklı oluyorlar. Son olarak aile yapısını ayakta tutan büyük dinamiklerden biri, çocukların anneleriyle büyümesi. Peki, Puri Hanım niye endişeli? “Batı Medeniyeti” denilen diyarlarda aile yapısı paramparça. Bu saatten sonra geri toplayamazlar. O halde “Madem biz düzelemiyoruz, diğerlerini de bozar, kendi normalimizi kurarız” çalışmaları bunlar. Puri Hanım’ın meslektaşları eskiden köy gezer, nüfus planlaması adıyla ‘aman ha çocuk doğurmayın’ diye korkuturlardı insanları. Gazetelerde “köpek gibi doğuruyorlar” diyen uzmanların demeçleri yayınlanırdı. Neyse ki geçti o günler; ama bu sefer de “Çalıştırın anneleri, bebekleri kreşlere verin” diye dolaşıyorlar. Mesele kadın işi gücü değil, sen hâlâ anlamadın mı?

—————————————-

Nazlı Ilıcak’ın itirafının kıymeti harbiyesi nedir?

Bir video izledim. Videoda Pensilvanyagillerden Nazlı Ilıcak aynen şöyle konuşuyordu: “Bakın 1 Kasım geliyor. 1 Kasım’da Osmanlı saltanatını yıkmıştık, şimdiki 1 Kasım’da da Cumhuriyet saltanatını yıkacağız.”

Başı sonu kesilmişti videonun. Muhtemelen sonunda te’vil ediyordur, lafı Cumhurbaşkanı’na bağlıyordur. Tepkiler gelince açıklama bile yapmıştır. Ne dediği de umurumda değil, sonra nasıl te’vil ettiği de. Nazlı Ilıcak’ın söylediği herhangi bir cümlenin sanki bir kıymeti varmış gibi gündem olması daha çok üzülmemiz gereken bir konu bence. İlla ki takılacaksak konuşmanın ilk cümlesinin son kelimesine dikkat edip mankurt bilinçaltına dikkat çekelim bari: “Yıkmıştık!” Kimseler artık bunlar, Osmanlı’yı yıkmışlar. Ne pis kokulu aidiyetler ne utanç verici böbürlenmeler… Bu vaka şuursuz bir neslin Anadolu’ya ne büyük tahribatlar yaptığını göstermesi açısından ibret-i âlem bir vaka. Lakin bu rezil vakanın bile Nazlı Ilıcak’la kirlenme ihtimali olduğu için bundan sonraki nesillere olaydaki ad-soyadı kaldırıp aktarmak lazım. “Bir zamanlar Pensilvanya’da kurulacağı düşünülen bir tür Ekber Şah fantezisine kendini kaptırmış önemsiz biri itiraf etmişti. Osmanlı’yı yıkanlarla işbirliği yapan bu mankurt, küffarın saldırılarıyla böbürlenip biz yapmıştık diye aidiyetini belli etmişti” diye anlatılabilir.